BİR İMZAYA BİR BEDEN: KÜRTAJ HAKKINDA EŞİN RIZASI

Yazar: Berfin AĞAÇDİKEN

Kürtaj, Türk Dil Kurumu tarafından “döl yatağının içinin kazınarak alınması” olarak tanımlanmıştır. Kürtaj hakkı, kadınların bedenleri üzerinde söz hakkını yansıtan en temel hak olmakla birlikte, mevzuatımız bakımından bu söz hakkı fiili olarak sınırlandırılmıştır. Kürtaj işleminin usulünün düzenlendiği 2827 sayılı Nüfus Planlaması Kanunu ve 1983 tarihli Rahim Tahliyesi ve Sterilizasyon Hizmetlerinin Yürütülmesi ve Denetlenmesine İlişkin Tüzük bu kapsamda temel mevzuat olarak kabul edilmektedir.

kürtaj görseli

NÜFUS PLANLAMA KANUNU VE KÜRTAJ HAKKI

Nüfus Planlaması Kanunu uyarınca, kürtaj hakkının kullanımında bazı sınırlamalar söz konusudur. Bu kanun uyarınca, gebe olan kadının salt isteği sebebiyle gebeliğin onuncu haftasına kadar, gebeliğin işlenen cinsel şiddet kapsamında gerçekleşmesi halinde gebeliğin yirminci haftasının sonuna kadar, gebeliğin devamının gebenin hayatını tehdit ettiği, edeceği veya doğacak çocuğun ağır engellere sahip olması veya derhal gebeye müdahale edilmediğinde gebenin hayati riskinin olduğu/olacağı hallerde her zaman gebelik sonlandırılabilir.

Bizim için hak gaspı yaratan hüküm, Nüfus Planlama Kanunu madde 6 kapsamında düzenlenmiştir. Bu hüküm uyarınca, gebeliğin onuncu haftaya sonlanıncaya kadar isteğe bağlı olarak sonlandırılması halinde gebe evli ise, eşinin rızası gerekmektedir. Bu hüküm uyarınca, eşin rıza gösterdiğine dair açık ve yazılı beyanının olmaması halinde gebe kadın, salt evli olduğu için kendi rızası bu hakkın kullanımında yeterli olmamaktadır.  

KADININ KENDİ BEDENİ ÜZERİNE SÖZ HAKKI

benim bedenim benim seçimim

Kanun hükmü detaylı olmamakla birlikte yalnızca “eşin rızası” kavramına yer vermiştir. Bu kapsamda yalnızca resmi nikahın bulunduğu eşin rızasının aranacağı açıktır. Fakat kanun hükmünün detaylı olmaması nedeniyle birtakım muğlak alanlar bulunmaktadır. Öncelikle, gebenin kendi bedeni hakkında söz sahibi olmasının “evlilik, nikah” adı altında bir imzaya bağlanmış olması, ataerkil aile yapısının kadının üzerindeki tahakkümünün boyutunu yansıtmaktadır. Kadının kendi bedeni üzerindeki söz hakkını bu denli kısıtlayan düzenleme, Türkiye’nin tarafı olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, İstanbul Sözleşmesi ve Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’ne aykırılık teşkil etmektedir.

EŞİN RIZASI KAVRAMI ÜZERİNDEN ÇIKMAZLAR

Tüm bunlar bir kenara bırakıldığında dahi, cevaplanması gereken bazı sorular bulunmaktadır. Bu soruları sormak ve olması gerekeni cevaplamak gerekmektedir. Öncelikle, eşin rızasının alınması gebeliğin yasal eş ile gerçekleştiği hallerde mi mümkün olacaktır? Eşler arası mahkemece verilmiş ayrılık kararının bulunması halinde de bu rıza aranacak mıdır? Boşanma sürecinde olan eşler arasında kesinleşmiş bir mahkeme kararı bulunmamakla birlikte boşanılacak olan eşin rızasının aranması ne kadar uygundur?

Kısaca cevaplamak gerekirse, Türk Medeni Kanunu uyarınca evlilik içi gerçekleşen gebelik ve doğumlarda yasal eş baba sayılır ve alınacak her türlü izin, rıza hakkına yasal eş haizdir. Bu kapsamda evlilik içinde fakat farklı bir partner ile gerçekleşen gebeliğin sonlandırılması için gereken izin yine yasal eşten alınacaktır. Eşler arasında mahkemece bir ayrılık kararı bulunsa dahi, eşler hala yasal olarak birlikte kabul edilirler ve resmi nikah ile kurulan tüm yükümlülükler ve haklar devam etmektedir. Bu durum boşanma için de geçerlidir, kesinleşmiş bir boşanma kararı bulunmadıkça yine yasal eşin izni aranacaktır.

EN AZ ÜÇ ÇOCUK DEĞİL, EN ÇOK BİR RIZA

recep tayyip erdoğanın üç çocuk konuşması

Kısaca değindiğimiz tüm başlıklarda görülmektedir ki, kürtaj hakkında eşin rızasının aranması cinsiyetçi bakış açısının yansımasıdır. Burada anlaşılmaktadır ki, nikah bir mülkiyet sözleşmesi olarak görülmüştür ve temyiz kudreti tam olan kadının evlilik ile bu kudretinin azaldığı düşünülmüştür. Kadınların temyiz kudreti, rıza kabiliyeti hiçbir işlemle kısıtlanamayacağı gibi kendi bedenlerinde gerçekleşecek olan herhangi bir değişikliğe yönelik salt rızaları yeterlidir. Bunun kabul edilmiyor olması, “kutsal aile ve toplumun ahlakı” ile bağdaştırılmak istense de, “hayır” yalnızca “hayır” demektir ve önünün arkasının sorgulanması dahi kadına yönelik bir ayrımcılıktır. Salt bir imza uğruna, kadınların bedenleri pazarlık konusu yapılamaz ve mülkiyete tabi olarak görülemez. Nitekim, ataerkil bakış açısını hissettiğimiz tüm sosyal hayatımızda, devlet bir de yatak odamıza girmek istemektedir. Ancak söylemeliyiz ki,

“En az 3 çocuktan değil, en çok bir rızadan yanayız”.

İlginizi çekebilecekler

Bir yorum bırak

* Bu formu kullaranak, internet sitemize sağlamış olduğunuz datanın (örn. mail adresi) tarafımızca saklanmasını kabul etmiş oluyorsunuz.

İnternet sitemizden en verimli şekilde faydalanabilmeniz için "ÇEREZ" kullanıyoruz. Toplanan verilerle ilgili düzenlemelere internet sitemizde yer alan Gizlilik Politikasından ulaşabilirsiniz. Kabul et. Detaylar