HİÇBİR ŞEY HAKKINDA BİR GÖSTERİ: SEINFELD

Yazar: Ali Cevat ULUBAŞ

Aristoteles’den beri anlatılar büyük olayları veya kavramları ele alan bir yapıdaydı ve Batı’nın büyük yazarları dahil hiç kimse bunun aksini özellikle de ana akım medya için denememişti. Ancak 1989 yılında New York’dan iki genç yetenek, Jerry Seinfeld ve Larry David yaklaşık 2500 senelik trendin tersine giderek yepyeni bir anlatı dilini oluşturdular ve ‘hiçbir şey hakkında bir şov’ hazırlayarak yepyeni bir dil oluşturdular.

Seinfeld’in ‘hiçbir şey’ hakkında olması içerdiği hikayelerin gündelik oluşundan ve karakterlerin tamamen sıradan hatta bizim de çevremizde bulabileceğimiz tiplerden oluşmasından kaynaklanıyordu. Bugünden bakıldığında normal gibi gözükse de bu iki anlamda büyük önem taşıyor. Birincisi bu şov kendisinden sonra gelen bütün gündelik sitcomların manevi referansı olacak şekilde bir şemayı biz izleyicilerin önüne koyarak hiç yadırgamayacağımız bir türü oluşturmasıydı. İkincisi ise postmodern anlatıyı medyanın sıradan bir parçası haline getirerek 2500 senelik beklentilerimizi bozması oldu. Ve Seinfeld’in etkisi o kadar öngörülemez oldu ki kendisinden çok uzaktaki Türk seyircisine Avrupa Yakası gibi eseri de kazandırmış[1] oldu ki sadece bunun için bile teşekkürü hak ediyor bence.

Gelin bunları beraber inceleyelim…

VE ANLATI DEĞİŞİR

Seinfeld kendi içinde bir sürü katmana sahip bir dizi ancak anlatı bakımından en önemli nokta dizinin bütünlüğü parçalı bir şekilde elde etmesi. Peki bu ne demek? Seinfeld’in her bölümü doğal olarak bir olayın üzerinden dönüyor ve olay etrafında karakterlerin tepkilerini görüyoruz. Bu tepkiler her seferinde karakterler üzerinde daha çok bilgi sahibi olmamızı sağlarken onların kendi reflekslerini de bize göstermiş oluyor. Bu önemli çünkü Seinfeld kendinden önceki işlerin aksine parçalı bir şekilde elde ettiğimiz bilgilerle biz izleyicilerin aklında karakterleri her bölümde biraz daha tanışmışız izlenimini uyandırıyor. Bunu sıradan olaylar ile yapması da enteresan çünkü alışılmış kahramanvari veya dramatik anlatılardaki bütünlüğün aksine izleyicileri sıradan olayların kahramanları olabileceklerine inandırarak empati kurma şansımızı da artırıyor. Yani bir anlamda Seinfeld anlatıyı göklerden yerlere ve kahramanlardan bizlere indirerek kendi anlatı dilini kurmuş oluyor. Bunun parçalı yapılması da çok doğru çünkü dizi aynen etrafımızdaki insanları seneler ve olaylar çerçevesinde tanımamız gibi karakterleri de bölümler içinde açıyor ve derinleşiyor. Böylece biz, sıradan ve parçalı anlatılar içinde kafamızı karakter açısından doldururken dizi de sürekli olarak bizi kendi verdiği bilgiler ile tekrardan uyarmış oluyor. Hatta dizi bu noktada o kadar kontrollü ve akıllı davranıyor ki unuttuğumuzu düşündüğümüz yerlerde eski bölümlere referanslar yaparak karakterleri kafamızda tekrar tekrar kurmuş oluyor. Bunu arkadaş ortamında otururken üst üste anlatarak güldüğümüz komik olaylar gibi düşünebilirsiniz. Bu anlamda sürekli inşa edilen kimlik anlayışı ile epey postmodern olduğunu söylemek mümkün. Dizinin bir önemli yanı da sürekli giden bir anlatı türünden kendi etrafında dönen bir anlatı türüne geçilmiş olması. Çünkü objektif olarak baktığımızda dizi asla ilerlemiyor! Daha önce izlediğimiz şeylerin aksine karakterler ufak değişimlerin dışında asla bir hedefe veya başarıya ulaşmadıkları gibi büyük bir sonuca doğru da ilerlemiyor. Böylece dizi tamamen kendi etrafında dönen, ve dönerken de parçalar halinde ‘ilerleyen’ bir eser haline geliyor. Daha da basitleştirmek gerekirse giriş-gelişme-sonuç tarzı şemayı elinin tersi ile iten Seinfeld kendisini her bölümüyle parçalamış bir hale sokarken hiçbir yere gitmeyen sonsuz bir daire şeklinde kendini açıyor . Böylece 2500 senelik tecrübenin aksine bir süre sonra biz de seyirciler olarak ‘acaba Geroge iş bulabilecek mi?’ veya ‘acaba Jerry bu dertten nasıl çıkacak?’ dışında büyük sorular sormuyor ve her bölümü kendi içinde değerlendiriyoruz. Sadece bu yönüyle bile Seinfeld devrim niteliğinde bir dizi denilebilir.

AŞIRI ÖNEMSİZLİK VE BİREYSELLİK

Karakterler konusunda yukarıda belirttiğim parçalılığa ek olarak karakterlerin derinlik ve sıradanlıklarına da değinmek istiyorum. Çok basitçe dizi 4 ana karakter Jerry Seinfeld, George Costanza, Eleaine Benes ve Kramer’ın olaylara verdikleri tepkiler üzerinden ilerliyor. Her bölümde bu karakterler bir tema veya olay üzerine aynı veya tamamen zıt olaylarla karşılaşıyor ve bunlar üzerinden belirli olaylar yaşıyorlar. Böyle aktarıldığı zaman çok sıradan gelen yapı karakterlerin dikkatli bir şekilde aşırı sıradan oluşturulmaları ile destekleniyor. Bu sıradanlık önemli çünkü yaratılmak istenen ‘ilüzyon’ sanılanın aksine sıradan tipleri iki boyutluluktan çıkarıp çok boyutlulu karakterlere evirmek istemesinde yatıyor. Nasıl mı? Karakterlerimizin hepsi kendi ajandaları ve hayatları olan, dış görünüş olarak ortalama ve bir mekanda kesinlikle ‘sırıtmayan’ tipler. Neredeyse bir filmin figüranları gibi gelen karakterler dizinin içinde öyle ustaca yansıtılıyor ki izleyiciler olarak biz karakterlerin sıradanlıkları ile onların derinliklerine inebiliyoruz. Çünkü buradaki sıradanlık gündelik hayattaki kusurlu insan doğası ile sağlanıyor. Bu çok enteresan çünkü herhangi bir Türk dizisini düşündüğünüzde karakterlerin yoksul veya aşırı zengin olmasını, çok yakışıklı veya güzel olmasını veya girdikleri yerde varlıklarını hissettirmeleri istenecek şekilde dizayn edilmelerine karşın neredeyse hepsi iki boyutlu ve bir kaç sene içinde ismini hatırlamayacağımız tipler olarak kalırken Seinfeld’deki karakterler geçen senelere rağmen hala akıllarda kalıyor. Mesela George Costanza, kendisi nispeten çirkin, kısa, şanssız ve rahatsız edici bir karakter olmasına karşın katıldığı herhangi bir partide veya kahve içtiği bir restorantta sahnenin içinde ilgiyi çekmezken karakteri ve diyalogları ile ayırt ediliyor. Çünkü seyirci olarak biz George’un karakterine onun dış özelliklerinden daha çok odaklanıyoruz. Hatta bir adım öteye giderek şunu bile söylemek mümkün, dizinin içinde ikinci veya üçüncü derece önemli tiplemeler bile o kadar gerçek ve sıradan ki karakterlerimiz onlar ile diyalog içine girdiğinde verdikleri tepkiler onları bile cazip ve merak edilesi kılıyor. Başka bir deyişle Seinfeld’in ana ve yan karakterleri görmeye veya duymaya alıştığımız karakterlerin aksine bir yapı ile karşımıza çıkıyorlar (bazı karakterler dizide uzun süre gözükmese de izleyici o karaktere referans yapıldığında hemen gülüyor veya espriyi anlıyor). Bir önemli nokta ise karakterlerin bireyselliklerinin aşırı derecede önde olması. Çünkü dizide neredeyse ayrılmaz bir dörtlü olarak gezen karakterlerimiz ortak bir problemin içine girdikleri zaman olayları kendi perspektifleri üzerinden ele alıyor ve olayları kendi isteklerine göre yorumluyorlar. Bu aşırı sıradan gözüken davranış kendisini şehri için feda eden veya ne olursa olsun doğruların peşinden giden insan tipinden çok her gün görebileceğimiz hatta aksi neden TV’lerde veya Netflix’de yok diyeceğimiz bir durum. Ve aslında bu yönde düşünmek bizim de her gün yaptığımız bir şey çünkü bir problem veya olay için de sıradan insanlar olarak biz, önce olayların bizim üzerimizdeki yansımalarını düşünüyor ve ona göre tepkiler veriyoruz. Bu bireysellik bazen öyle bir noktaya geliyor ki aynı sahne içinde karakterlerin sırasıyla kendi dertlerini birbirlerini hiç dinlemeden ama kesmeden anlattığını görüyoruz. Bunun komedi olarak yansıması aynı anda yaşanan çoklu kaos veya çoklu üst anlatı gibi isimlendirilebilir olsa da özünde 4 insanın iç hesaplamalarına denk geliyor aslında. Bu tarzı Amerikan bireyselciliğine, neoliberal toplum yapısına hatta New York’lu olmaya bağlayabiliriz ancak komedi perspektifinden baktığımız zaman bize 20 dakika gibi kısa bir sürede aynı olay veya temanın 4 farklı perspektifini gözlemleme fırsatını vermiş olması açısından çok marjinal bir yaklaşım olarak değerlendirmek mümkün. Ve bu perspektifler bölüm sonunda öyle ustaca toparlanıyor ki izleyiciye sadece merak etmek ve gülmek kalıyor. Uzun lafın kısası Seinfeld alışılagelmiş karakter inşası formülünü de elinin tersi ile iterek kendi tarzını aşırı sıradanlık ve bireysellik üzerine inşa ediyor. Böylece hem karakterler karton tipler olarak kalmıyor hem de kısa bir süre içinde bir olayın 4 (hatta daha fazla) perspektifini komedik bir biçimde bizlere sunmuş oluyor.

KELİMELERİN GÜCÜ

Bu noktaya kadar dizinin aşırı görsellik veya devasa hikayelerden ibaret olmadığını söylediğimiz için dizinin en güçlü yanının ne olduğunu sorgulamış olmanız gayet doğal. Bu sorunun cevabı çok büyük oranda dizinin dile verdiği aşırı önemden kaynaklanıyor. Bunu alışılmış formülden kalan boşlukları doldurma olarak değil de ayrı bir zenginlik olarak düşünmeyi öneriyorum. Çünkü dizideki kelime oyunları, akıllıca yazılmış diyaloglar hatta Jerry’nin kendisinin bir stand-up sanatçısı olması kelimelerin gücüne verilen önemin altını defalarca çizmiş oluyor. Şakaların gücünü hafife almamak gerek çünkü sıradan olaylar içinde ‘patlatılan’ bir espri veya özenle seçilmiş bir kelime oyunu sahneye sadece renk değil ayrı bir komedi unsuru da katıyor. Hatta bu özelliği ile denilebilir ki sahnenin ve olayların kendisi kadar şakaların da sahneleri desteklediği bir gerçek. Bu anlamda şakalar ve sahneler bir bütünün ayrılmaz parçaları olarak ele alınılabilir. Zaten dizinin yazarları Jerry Seinfeld ve Larry David kendi alanlarında usta komedyenler olduklarını Seinfeld sonrası dönemde de defalarca kanıtladılar. Örneğin Larry David’in Curb Your Enthusiasm dizisi tamamen diyaloglara dayalı bir absürt ve kara komedi derlemesi. Bu anlamda Seinfeld diyalog yazımı açısından zirve olmasa da diyalogların ‘komediyi sırtlandığı’ bir mizah türüne sahip.

SONUÇ

Seinfeld üzerine genel bir analiz yaptığımızda çağının ötesinde ve kendinden sonraki sitcom vb. türlere ilham olmuş bir yapıtı görmek mümkün. Gerek şovun içeriği ve karakterleri, gerek anlatının biçimi ve tarzı gerekse de diyalogların zekası ve gücü açısından Seinfeld kesinlikle her komedi severin dönüp tekrardan incelemesi gereken bir eser. Postmodern anlatı tarzının da en erken ancak en etkili şekilde yaygın medyada kullanılan bir şekli olması ile de entelektüel merakları olan insanların merceğinden kaçmaması gerektiğine inanıyorum.

Umuyorum spoiler’ı az ve övgüsü dengeli bir yazı olmuştur. Ve daha da önemlisi eğer izlemediyseniz umarım sizde bir merak ateşini yakmıştır ki hemen Seinfeld maratonuna başlayabilin.

Sizleri bir soru ile uğurlamak istiyorum: Seinfeld tek bir eser olarak sizce bu kadar büyük bir kırılmayı nasıl yaratabilmiştir ya da yaratmış mıdır?


[1]https://www.sabah.com.tr/yazarlar/gunaydin/birsel/2004/12/04/jerry_seinfeld_e_tesekkurlerle

İlginizi çekebilecekler

İnternet sitemizden en verimli şekilde faydalanabilmeniz için "ÇEREZ" kullanıyoruz. Toplanan verilerle ilgili düzenlemelere internet sitemizde yer alan Gizlilik Politikasından ulaşabilirsiniz. Kabul et. Detaylar