“HÜZÜN GERİYE KALANDIR” – ULUS BAKER

Yazar: Zeynep AKINCI
4 dk

   Kimisinin zihnine kazınmışken ismi, kimisi varlığından ve hatta yokluğundan bile bihaber. Yedi dil bilen, 47 senelik yaşamına sığdırdığı müthiş birikimi ve ardında bıraktıklarıyla Ulus Baker, tanınmayı ve unutulmamayı hak eden bir dahi. Kendisi sosyolog, filozof, eleştirmen, yazar, çevirmen ve öğretim üyesi olarak entelektüel anlamda dopdolu bir hayat sürse de onu asıl Ulus Baker yapan, çağdaşlarından ve pek çoğumuzdan farklı kılan şey kendine has hayat düzeniydi. Bu sebepten Baker, eserleriyle, eleştirileriyle, kuramlarıyla, yaşam tarzıyla, dünyayı yorumlayışıyla anlatılmalı ve hatırlanmalıdır. Keyifli okumalar dilerim.


Hayatı

1960 yılının 14 Temmuz’unda Leningrad’da dünyaya gözlerini açan, aslen Kıbrıslı bir ailenin evladıydı Ulus Hoca. Babası Sedat Baker psikiyatr, annesi Pembe Marmara ise şair ve öğretmendi. Üniversite eğitimini ODTÜ Sosyoloji bölümünde yapan Baker, yine aynı bölümde asistan ve öğretim üyesi olarak da görev aldı. Ayrıca İstanbul Bilgi Üniversitesi ve Özgür Üniversite’de sinema tarihi ve sosyoloji dersleri de verdi. Bilhassa Rus sineması üzerine yaptığı detaylı incelemeler, benim ilgimi çeken önemli bir nokta oldu. Sinemaya olan yatkınlığı, engin bilgi birikiminin sadece bir parçasıydı. Özellikle Dziga Vertov ve Tarkovsky’e olan hayranlığı ve beraberinde gelen sinema eleştirileri, bugün Avrupa’da birçok sinema okulunda okutulmakta. Duyduğumda epey şaşırdım ve oldukça da gururlandım.

Ulus Baker, yaptığı Gilles Deleuze çevirileriyle adeta 20.yüzyıl kıta felsefesini Türkiye’ye taşıdı. Deleuze üzerine yaptığı çalışmalarla, onun her insanın kendine özgü bir ritmi olduğu anlayışını bizzat kendisinde yaşattı. Çünkü Ulus Hoca da kendine has düşünme ve yazma ritmine sahip olan ender insanlardan biriydi. Öyle ki hem arkadaşları hem öğrencileri onunla ilgili hatıralarından bahsederken ne denli büyük bir değere sahip olduğumuzu ancak şimdi anlayabiliyorum.

   Spinoza… Düşünce yapısının şekillenmesinde bir hayli emeği olan büyük düşünür Spinoza, Ulus hocanın kedilerinin ismini bile taşımıştı. Belki de bu topraklarda Spinoza’yı onun kadar iyi anlayan olmamıştır diyor yakınları. Ona neden Spinozacı olduğunu sorduklarında şöyle cevap vermiştir: “Tarihin hiçbir noktasında onun kadar ‘düşünme’ ile ‘inanış; ‘çaba’ ile ‘arzu’; ‘iktidar’ ile ‘üretim kuvveti’ arasındaki farkı o kadar yalın bir biçimde anlatan birine daha rastlamadım.” Bu yüzden hem Deleuze hem Spinoza üzerine yaptığı çeviriler, Türkçeye kazandırdığı çok değerli yapıtlar olmuştur.

Yakınlarının ve Öğrencilerinin Gözünden Ulus Baker

   Ulus Baker hepimizin uyguladığı ve öncelik olarak bellediği şeylerden uzak bir adamdı diyor yakınları. Para, ev, yemek, kılık kıyafet, iş ve aklımıza gelebilecek birçok şeyle pek ilgilenmezmiş. En azından öncelikleri arasında değilmiş bu işler. Bir öğrencisi onu ilk gördüğü anı şu şekilde anlatıyor: “Saçı başı darmadağındı, gözlüğünün tek camı yoktu. Beline kemer yerine bir ip bağlamıştı. Bu mu Ulus Baker dedim kendi kendime…” Gözlüğünün camı düşüp kırıldığında, “o zaten sağlam olan gözümdü” deyip uzun süre tek camlı bir gözlükle yaşamış. Yani bu dünyaya ait hiçbir şeye önem vermemiş. Bir de Samsun 216 ve votkaya olan düşkünlüğü ile bilinirmiş. Bir ders boyunca bir paket sigara bitirdiği oluyordu diyor bir öğrencisi. Fakat konuşmaya başladığı an, bütün herkes dikkat kesilir ve ağzından çıkan her bir kelimeyi can kulağıyla dinlerlermiş. Psikanalizi teorik, mantıksal ve epistemolojik açıdan onun kadar başarılı hiçbir kimsenin betimleyemediğini ekliyorlar. Öyle çok okurdu ki ODTÜ kütüphanesinin kokusu üzerine sinmişti diye anlatmayı da ihmal etmemişler. Kısacası ne kendisi ne yazdıkları ne de ahvali bu dünyadan değildi.

Ardında Bıraktıkları

   Çeşitli yayınevlerine katkıda bulunmakla beraber, başta Birikim olmak üzere pek çok dergide yazıları yayımlandı. Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi’ni hazırlayan kadroda yer aldı. Toplum ve Bilim dergisi yayın kurulu üyeliğini yaptı. Birçok platformda dersleriyle, konferanslarıyla, kaleme aldıklarıyla, sürekli insanlarla sohbet halinde oldu. Eserleri ise insanı felsefenin uçsuz bucaksız deryasında yüzmeyi öğretecek kadar başarılı ve yeri doldurulamayacak kadar önemlidir.

Vedası

   12 Temmuz 2007’de böbrek ve kalp yetmezliğinden erken yaşta aramızdan ayrıldı. Her ölüm erken ölümdür ama onunkisi yüreklerde ve Türkiye düşünce tarihinde büyük bir boşluk yaratacak kadar erkendi. Onun ardından sevenleri, düşüncelerini tartışmak ve aktarabilmek maksadıyla okumalar ve buluşmalar düzenlediler. O ise hayata gözlerini henüz yummadan önce “Hüzün geriye kalandır. Biraz blues dinleyin benim için…” diyerek hoş bir sadâ bırakıp bu fani dünyadan göçüp gitti. Okuduğumda bende anlamsız bir hüzün uyandıran şu sözlerini de ekleyerek; böyle büyük bir duayene, düşün tarihine kazandırdığı her şey için teşekkür ediyorum. Saygıyla ve tanışamamış olmanın verdiği üzüntüyle kendisini selamlıyorum. İyi ki geçmişsin bu topraklardan hocam…

   “Televizyon olmadığı için pencereden bulut seyretmeye başladım. Oradaki yayın çok iyi, haberleri daha güvenilir, gelip geçen bir iki uçak dışında pek reklam almıyorlar ve asıl önemlisi akşamları gök gürültülü sürpriz programlar var. Filmler genellikle kırlangıçların hayatı üzerine ve belki biraz monoton, ancak oldukça realist.”

Ulus BAKER

Bkz. Meraklısına Ulus Baker’in bizzat kendi kaleminden şiiri.

Bkz. Bandista grubu ‘Her Şeyin Şarkısı’ adlı eserini kendisine ithaf etmişler. Dinlerken pek keyif aldım, buyursunlar.

KAYNAKÇA

İlginizi çekebilecekler

Bir yorum bırak

* Bu formu kullaranak, internet sitemize sağlamış olduğunuz datanın (örn. mail adresi) tarafımızca saklanmasını kabul etmiş oluyorsunuz.

İnternet sitemizden en verimli şekilde faydalanabilmeniz için "ÇEREZ" kullanıyoruz. Toplanan verilerle ilgili düzenlemelere internet sitemizde yer alan Gizlilik Politikasından ulaşabilirsiniz. Kabul et. Detaylar