TÜNELİN UCUNDAKİ ATEŞ: MORATORYUM

Yazar: İbrahim ÖZBAŞI

Borçlunun ödeme gücünü kaybetmesiyle birlikte ortaya çıkan borcu ödeyememe durumuna ‘Moratoryum’ denir. Diğer bir adıyla ‘iflasa bir kala’. Bahsi geçen borçlu, genellikle başarısız ekonomik yönetimlere sahip ülkeler olmakta. Moratoryum ilan etmiş ülkeler bugüne kadar olmuştur. Bu ülkelerin geneline bakıldığında kapatılamayan bir cari açık sorunu olduğu görülmektedir. Kapatılamayan bu cari açıklarla birlikte bir takım yanlış adımlar da süreci hızlandırmaktadır.

Enflasyon Etkisi

[statista: Dünya Geneli Enflasyon Haritası]

Pandemi sonrası dünya geneli yaşanan bir enflasyon dalgası sürmekte. Dünyanın çeşitli ülkeleri bu sorunu düzenli faiz artırımları ile aşmaya çalışmakta. Bu faiz artırımları sıkı para politikası anlamına gelmektedir. Genel iktisat kuralları da göstermekte ki enflasyonla bu şekilde mücadele edilmelidir. Faizlerin artması da resesyon riskini arttıracağı için genellikle bu adımdan kaçınılır veya ufak artırımlarla enflasyon düşürülmeye çalışılır. Dünya genelinde faizlerin artması ile piyasada bulunan para azalmış, yatırımlar azalmaya başlamış ve ekonomik hız düşmüştü. Avrupa Birliği Merkez Bankası’ndan FED’e kadar dünyadaki başlıca merkez bankaları bu kararları ardı ardına almıştır. Küresel ticarette doların başat olarak kullanılıyor olması ve FED’in düzenli olarak faiz artırımına gitmesi de dünyadaki diğer merkez bankalarının faiz arttırması yönünde bir baskı oluşturmuştu. Tek bir ülke hariç: Türkiye. Türkiye’deki karar alıcılar enflasyonla düşük faiz politikası adı altında mücadele ettiğini iddia etmekte fakat son enflasyon verileri göstermekte ki bu politika işe yaramamıştır. Türkiye’deki ekonomik veriler basit iktisat kurallarına aykırı alınan kararların bedelinin ödenmekte olduğunu göstermektedir. Türkiye’nin tüm ticari ortakları sıkı para politikasına geçerken Türkiye’nin faizi düşük tutarak üretimi arttırması pek mümkün görünmemekte. Zira üretim yatırımla artar ve yatırım yapacak olan ülkelerin büyük kısmı sıkı para politikasına geçmiştir. Türkiye serbest piyasa ekonomisine eklemlenmiş bir ülke olarak; dış ülkelerin kararlarından bağımsız hareket etmesinin sıkıntılarını çekmektedir. Küresel ekonomik göstergelerle uyum içerisinde olunmadığında, Neo-Liberal sistemin kuruluşundan kaynaklı olarak uyumu bozan ülke sistem tarafından dışlanır. Dışlanan ülke ekonomik sıkıntılarla baş başa kalır. Sisteme uyum sağlamak için geri dönen ülke ise artık daha büyük bedeller ödemek zorundadır.

Credit Default Swap

Ülkelerin kredi geri ödeme notu da denilebilecek CDS primi ülkelerin dünya çapındaki ekonomik güvenilirliğine yönelik önemli bir göstergedir. Özellikle cari açık veren ülkelerin açıklarını kapatabilmek için alacakları kredileri etkileyen bu faktör mali açıdan ülkelerin tepesinde sallanan Demokles’in kılıcı gibidir. Türkiye’de artan döviz pariteleriyle birlikte cari açıklar da hiç olmadığı seviyelere çıkmıştır. Türkiye gibi ithalatın ihracattan fazla olduğu ülkelerin döviz ihtiyacı oldukça fazladır. Bu ülkelerin yerel para birimlerinin belli bir değerde olması da önemli bir ölçüttür. Ne fazla değerli ne de fazla değersiz olmalıdır. Türkiye’de ise karar alıcıların düşük faiz politikası kapsamında TL aşırı değer kaybetmiştir. Özellikle TCMB’nin başarısız enflasyon tahminleri bu durumu tetiklemektedir. Neredeyse her enflasyon toplantısında hedeflenenden çok daha yüksek enflasyon sonuçlarının gelmesi bu başarısızlığı göstermektedir. Enflasyonu tutturamayan bir kuruma dünyanın güven duyması zorlaşacağı gibi Türkiye’nin yatırım alması da aynı şekilde zorlaşmıştır. Enflasyon tahminlerinin sürekli artması ve buna karşın enflasyon oranının çok altında olan politika faizi TL’nin değer kaybını arttırmaktadır. Değer kaybının artmasına karşın faiz politikasının enflasyona uygun olarak değiştirilmemesi de cari açığı artırmıştır.

[İris Cibre: TCMB enflasyon beklentileri]

Tüm bu göstergeler Türkiye’nin CDS primlerini sürekli olarak yükseltmiştir. Türkiye’nin CDS priminin yüksek olması, dış dünyadan döviz bazlı borç alınması durumunda çok yüksek faizlerin ödenmesi gerektiği anlamına gelmektedir. CDS notunun yüksek olması Türkiye açısından oldukça sıkıntılı bir mali durum ortaya koymaktadır. Türkiye’nin düşük döviz rezervi ve faizin gerektiği gibi uygulanmaması da CDS’in ülke içerisindeki etkisini arttırmaktadır. Bu primin yüksek olması Türkiye açısından içeride bulunamayan dövizin dışardan bulunması halinde maliyetinin çok arttığı anlamına gelmektedir. Yani borcu veren ülke borcun geri ödenmemesi ihtimaline karşı yüksek faiz talep ederek riski en aza indirmeye çalışmaktadır.

Moratoryum

Ticaret var olduğundan beri moratoryum terimi kullanılmıştı. Bunun anlamı borçlu ülkenin borcunu ödeyemeyecek olduğunu ilan etmesidir. Geçmişe bakıldığında bunu Osmanlı İmparatorluğu da ilan etmişti. Bu ilandan sonra 1881’de Düyûn-ı Umûmiye İdaresi adı altında çok aşağılayıcı bir uygulama başlamıştı. Günümüze yakın olarak da Meksika, Peru, Brezilya, Arjantin gibi ülkeler moratoryum ilan etmişti. Moratoryum ilanından sonra borçlanma faizinin artması sebebiyle ülkelere kalan tek çıkar yol olarak günümüzün Düyûn-ı Umûmiye’si olan IMF devreye girmekte. Bu süreçlerin tamamı birbirine bağlı bir zincir gibidir. Yüksek enflasyonla başlayan bu süreç, faizin arttırılmaması ve bunun sonucunda yerel paranın değer kaybederek enflasyonun daha da artmasıyla devam eder. Cari açığı artan bu ülkeler artık ithal ettikleri ürünlerin paralarını ödeyemez duruma gelir ve yalnızca zaruri şeyleri ithal etmeye çalışırlar. Günümüz Neo-Liberal dünyasında ise bu durum siyasi otoritelerin sorgulanmasına sebep olur. Siyasi otoriteler ise bu riski almak yerine sorunu görmezden gelirler ve ilerleyen zamanlarda moratoryum ilanı kaçınılmaz hale gelir.

Düzgün Ekonomi Politikaları

Her sorunda olduğu gibi bu durumun da çözümü vardır. Bu çözüm ise ekonomik göstergelere uygun olarak izlenecek olan ekonomi politikalarıdır. Hiçbir ülke durduk yere ekonomik sıkıntı çekmez aynı şekilde durduk yere ekonomik olarak güçlü de olmaz. Her iki durumun da görüldüğü ülkelere bakıldığında; ülkenin içinde bulunduğu duruma uygun izlenmiş bir ekonomi politikası olduğu görülecektir. Son söz olarak ekonomi bir sebepler ve sonuçlar bütünüdür; Ünlü iktisatçı Milton Friedman’ın da dediği gibi: “En büyük hatalardan biri politikaları ve programları sonuçlarından ziyade niyetleriyle değerlendirmektir.”

Kaynakça

İlginizi çekebilecekler

İnternet sitemizden en verimli şekilde faydalanabilmeniz için "ÇEREZ" kullanıyoruz. Toplanan verilerle ilgili düzenlemelere internet sitemizde yer alan Gizlilik Politikasından ulaşabilirsiniz. Kabul et. Detaylar