70’li yılların yeşilçam dönemi olarak anılmasının ardından Yeşilçamın klişe filmlerinde kaybolmayan Yılmaz Güney, savunduğu ideolojisini filmlerine yansıtabilmiş ve yeşilçam filmlerinin klasik yapısından uzak durmuştur. Filme belgecilik anlayışı katarak, filmlerinde halka vurgu yapmıştır. O; halkın yanında olduğunu, sanatını icra ederek göstermiştir. Atilla Dorsay’ın deyimiyle, 1970 başlarında umutsuz yozlaşma görüntüsü içinde, Yılmaz Güney’in filmleri, Türk sinemasının onurunu sürdüren çok sayılı film arasında başını çekmiştir. 70’ler tümüyle Yılmaz Güney’in etkisiyle geçmiştir.
Yılmaz Güney Filmlerine Bir Bakış
1-Umut Filmi(1970)
Yılmaz Güney, Umut filminin hem senaristliğini, hem yapımcılığını, hem yönetmenliğini, hem de oyunculuğunu kendisi üstlenmiş ve Umut filmi birçok ödülün sahibi olmuştur.
(En İyi Film, 2. Adana Altın Koza Film Festivali, 1970, En İyi Yönetmen, 2. Adana Altın Koza Film Festivali, 1970, En İyi Senaryo, 2. Adana Altın Koza Film Festivali, 1970, En İyi Erkek Oyuncu, 2. Adana Altın Koza Film Festivali, 1970, En İyi Müzik (Arif Erkin), 2. Adana Altın Koza film Festivali, 1970, En İyi Fotoğraf (Kaya Ererez), 2. Adana Altın Koza Film Festivali, 1970, En İyi Erkek Oyuncu, Antalya Altın Portakal Film Festivali, Grenoble Film Festivali, Seçici Kurul Özel Ödülü, Yüzyılın En İyi Türk Filmi, 47. SİYAD Türk Sineması Ödülleri, 2015)
70’leri biz Yılmaz Güney filmleriyle tanımaktayız. Umut filminde Yılmaz Güney’in yanında ikinci rejisör olarak Şerif Gören yer almıştır. Umut filminin konusu şu şekildedir; Cabbar, karısı, yaşlı anası ve beş çocuğu ile geçim derdinde olan eski püskü iki atın çektiği faytonu ile çalışmaktadır. Yaşamı kötü denebilecek düzeydedir. Cabbar fakirdir fakir olmasına ama ailesine karşı da yumuşak bir tavrı vardır. Cabbar uçan kuşa borcu olmasına rağmen, yine de bir umudu kovalar. Aldığı piyango biletlerine umut bağlamıştır. Umut bağlarsan bir nesneye, onun gerçekleşmesi içinde şanslı olarak bu dünyaya gelmen gerekir. Cabbar şanslı kişilerden değildir. Belalar onun peşini bırakmaz ki! Bir kazada otomobile çarpar ve atı ölür. Bu sefer de at alabilmek içinde evdeki eşyaları satar. Atı alamaz, elindeki paraya el koyarlar. Filmin ikinci yarısında define arama mücadelesi içerisine giren Cabbar ile karşılaşırız. Cabbar define için okuyan üfleyen hocanın arkasında, define umudunun peşinden koşar.
Yılmaz Güney bu filminde, İtalyan gerçekçilik akımını simgeleyen anlatılar ile gerçekliğin peşinden koşmaktadır. Türk sinemasında ilk defa belgeceliği ve belgeci çalışmayı ‘Umut’ filmiyle göstermektedir. Kameranın dekorlarından kaçınılmış ve kamera sokaklara inmiştir. Yılmaz Güney, melodram hikayesini gerçeklik ile örtmüştür.
Filmin içeriğine bakıldığı zaman; Cabbarın karısının sert tavrında, fakir olan hayata karşı mücadele içerisinde olan, ayakta kalmaya çalışan bir eş portfeli çizilmiştir. (parasızlık yerini sinirli bir tavır içerisine sokan kadına bırakmıştır)
Bir başarısızlık hikayesi Cabbar’ın kızından gelmektedir. Bir taraftan elinde olmayan para ile kızını okutmaya çalışan baba, bir diğer taraftan koşulların getirdiği başarısızlık ile baş başa kalan bir kız filmde görülmektedir. Yılmaz Güney, işçi kesimini anlatırken, işçi kesimini tanımlayabilmek içinde üst İngilizce bilen, entelektüel kişilere de yer vermiştir filmde. 70’lerde genelde işçi – işveren, halk-hükümet ve sağ-sol gibi iki uçlar arasında ki gerilim ve mücadele hayatın her alanına sirayet etmiştir. Güney filminde de, Kara bir film ile işçi hayatının ele alındığı konuda, gerçek bir melodrama bağdaştırmıştır.
Çekim sahnelerinde en kalbe vurucu çekim, atın ölümü ve bozkırda yürüyen bir adam görüntüsü olmuştur. Cabbar’ın atı ölür ama çarptığı aracın küçük bir yerinin çizilmesi olay olur. Cabbar, fakirdir ve borcu olduğu için toplum tarafından dışlanır ve kimse sahip çıkmaz. Arabanın sahibi Cabbar’ı şikayet etse de, polis yine de atın bedelini sormaz araba sahibine. Çünkü fakirsen fakirsindir. Haklarında korunmaz, sahiplenilmez.
Filmin başında müzik eşliğinde işçi sınıfının fotoğrafını çok iyi betimlemiştir Yılmaz Güney. Filmin Ana karakteri olan Cabbar bizden biridir, halkı temsil etmekte ve işçi halkının mücadelesini Cabbar simgelemektedir. Fakir bir hayatın simgelendiği birinci bölümden ikinci bölüme geçiş, çareyi define ile bulmakta aramak yatmaktadır. Filmin son sahnesi acıklı bir melodrama bağlanmıştır. “Define yerine bir yılan….. 40 lira bırakmıştım eve, çocuklar açtır şimdi, bir an önce yolumu gözlerler”
Din motiflerine de yer verilmiştir filmde. Hoca simgeleştirilip dua’ya da bir umut bağlanılmıştır.
2-Baba Filmi (1971)
Yılmaz Güney bu filminde de Umut filminde olduğu gibi Şerif Gören ile çalışmaktadır. Baba Filminin konusu; İş bulma kurumunun sağlık muayenesinde dişlerinin eksik çıkması nedeniyle Almanya’ya işçi olarak gidemeyip, ailesinin geçimi için başkasının cinayetini üzerine alan kayıkçı Cemal’in dramı. Cemal hapisten çıktıktan sonra kızını randevu evinde, oğlunu da kumarhanede bulur. Hem onları kurtarmaya, hem de intikamını almaya çalışır… Film, düşünen bir babanın, ailesini görüntüleyen ve yaşlı annesinin elinde bulunan yeni doğmuş bir bebenin aileye katılımıyla, baba’yı daha da çok düşündüren bir sahne ile başlanılmaktadır.
Ailesini geçindirebilmek için kayıkçılık yapan Cemal, ailesine bakabilmek için daha çok kazanması gerekir. O sevmediği kayıkçılık mesleğine de ailesi için katlanmak zorundadır. Almanya işi vardır ve çok para kazanmanın yolu da Almanya’da çalışmakta yatmaktadır. Ama Almanya işçi alımında; Türk işçi olacak kişilerden birtakım kontrolleri zorunlu tutmaktadır. Cemal’inde bütün kontrolleri tamamdır ama sağlık muayenesinde dişlerinin eksik olması nedeniyle işe kabul edilmez ve Cemal daha çok düşünmeye başlar. Oğlunun okulundan istenilen bir mandalinanın alımı, diğer evladı olan kızına da bisikletin alımı için Almanya’ya gidip çalışmak şarttır.
Bir taraftan fakir bir ailenin dramı anlatımı yapılırken, bir diğer taraftan zengin edebiyatı da filmde yerini almaktadır. Zenginler, lüks mekanlarda içki, sigara keyfi ile farklı kızlarla takılıp, gerçeğin olmadığı bir hayatın içinde sürünüp gitmektedirler. Ama zenginlik, bütün kirli işlerin üzerini örtmeye de yarayan bir araç görevi görmektedir. Zenginliği para simgeler ve para da bir araçtır. Fakirin yüzü para ile gülmediğinden paranın olmadığı yerde, şansta yoktur. İşlenilen cinayet; para ile Cemal’in üzerinde kalır ve Cemal’de işlemediği bir cinayet için hapishane girmeye razı olur. Hapishaneye girdikten sonra ailesini arkasında bırakması, çocukları için iyi olmamıştır. Çocuklar babaların onları bırakıp gitmesinden korktukları için babaların ardından ağlarken, Cemalin hapishaneye girmeye razı olması işleri daha da kötüleştirir.
Hapishane’ye girişindeki aile ile hapishaneden çıktığındaki aile bir değildir ve birçok şey değişmiştir. Kızı randevu evinde, oğlunu da kumarhanede bulur. Para, ailenin ayakta kalmasına yarayan bir çözüm değildir. Para, ailenin yıkılmasına sebebiyet veren, büyük kumardır. Yılmaz Güney’i bu filmde baba figürü olarak gösteren gerçek olay ise çocuklarını bu beladan kurtarmaya çalışıp intikam almasıdır. Baba, çocuklarını bu beladan uzaklaştırmayıp, kaderine razı olmaya çalışsa, gerçek anlamda bir baba figürü çizemez ve bu yüzden de ayıplanır. Bir yandan çocuklarını kurtarmaya çalışan baba varken, bir diğer taraftan çocuklarını bu belaya iten bir baba da olduğunu filmde şahitlik etmekteyiz. Kayıkçı Cemal, zenginin işlediği cinayeti üzerine alıp, çocuklarını para ile kurtarmıştır ama kızını randevu evine, oğlunu da kumara iten bir baba olmuştur. Burada suç babanın mı yoksa paranın mı? Buna odaklanılması gerekilmektedir.
3-Zavallılar Filmi (1974)
Senaryo ve yönetmenlikte Atıf Yılmaz-Yılmaz Güney ikilisini görmekteyiz. Yılmaz Güney, filmin başında yine o işçi kesiminden kesitler verebilecek fotoğrafları sergilemektedir. Sokak çocuklarının görüntüsü ve bu çocukların çöplerden buldukları ayakkabıları montlarının cebine koyma sunumu yapılmıştır. Çocuğun hırsızlığa teşebbüs edip yemek çalması da fakirliği ve açlığı simgelemektedir. Yiyebilecek bir ekmeğin olmaması, etik; tikel anlamda hırsızlığın bu noktada suç olmadığını ilan etmektedir. Birçok insan, içinde bulunduğu toplum yüzünden suça itilmekteydi ve insanların suçu işlemesinin en önemli nedeni ise elde olan yetersizlikten kaynaklanmaktaydı.
Bu toplumun yapısı değişmediği sürece insanlarında suç işlemesi azalmayacaktı. Suçun azaltılması için toplumun yapısının değiştirilmesi öngörülmekteydi. Hapse giren 3 kişinin hikayesinin anlatıldığı bu filmde, insanların hayatlarının kolayca mahvolabileceği tanısı koyulmaktadır. Görülmeyen yerlerde olan insanların yaşantısı ve yaşantılarındaki o çaresizlik ve kadersizlik filme yansıtılmıştır. Büyük sermaye sahiplerinin altında yaşayan veya çalışan kişilerin kolay bir şekilde hayatlarının mahvolduğu resmedilmektedir. 3 kişinin hayatını anlatan filmde, bu 3 kişinin ‘zavallılar’ olmasına atıfta bulunulmaktadır. Bu kişiler ezilmekle kalmıyor, haksızlığa da uğrayabiliyor.
Abuzerin annesinin para yüzünden çareyi başka bir adamla evlenmekte bulması ve bu adamın da Abuzerin annesini başka adamlara pazarlamaya çalışması, karılarını ve dostlarını kolayca satabilen insanların varlığına vurgu yapmaktadır. Yoksulluk çeken insanların, daha doğrusu yoksulluk çeken kadınların kaderi de erkeklere satılmaktır. Yoksulluk çeken erkeklerin kaderi ise bu 3 zavallı da olduğu gibi hapishane de yatmaktır. Kapitalist sistem, yoksul insanlar yaratmaktadır ve bu yoksul insanlarda kapitalist sistemin kurbanı olabilmektedirler. Bu 3 kişinin hapishaneden çıkmaktan ve aç kalmaktan korkması, kapitalist düzenin bir gün insanları öldürebileceğinin göstergesidir. Bu 3 kişi de, hapishaneden çıktıktan sonra açlıktan ölürler. Kapitalist düzenin mutsuz sonuyla film sonlanır.
Sonuç
70’lı yılların yeşilçam filmlerine bakılmaktan ziyade, bu dönemin parlayan yıldızı olmayı hak eden yönetmenlerden birisi olan Yılmaz Güney’in ideoloji anlayışına bakılması öngörülmüştür. Hayatında yaşadığı zorluklara rağmen, hapishaneye girip çıkması, elinin ve kolunun bağlanmasını bir hiçe sayarak, kafasına koyduğu hedefleri birer birer gerçekleştirmekte başarılı bir isim olmuş ve ismini duyurmayı da başarabilen yönetmen olmuştur Yılmaz Güney.
O sadece yönetmen olmakla kendini sınırlamamış, yönetmenliğin yanında oyunculuğunu, senarist kalemini konuşturma başarısını da elde etmiştir. Kimliğini ve kimliğinde bulunduğu haksızlıkları anlatan filmlere imza atmış, 70’li yılların sağ ve solcu çatışmasına kendi bakış açısından açıklama getirmeye çalışmıştır. Filmlerindeki oyunculuğunda da halkçılığı temsil eden bir kişi olmuştur. O halktan birisidir ve halkı temsil etmektedir.
Halkın bulunduğu haksızlığı filmlerinde resmederek, ideolojik anlayışına da bir açıklama getirmiştir. Filmlerinde halkçılığı anlatırken de, üst sınıfta yer edinmiş insanların resimlerini de çizmiştir. Baba filminde,zenginliğin ve paranın konusuna değinerek, insanların zihinlerinde bulanıklık değil netlik getirmeye çalışmıştır. Zavallılar filmi ile de kapitalist düzeni eleştirmiş ve kapitalist düzende yoksul olan insanların sonunu yazmıştır.
Umut filminde de yoksul olan insanların, bir umudunun olabileceğini ve çalışan insanların ne olursa olsun bir umudunun olduğunu ve bu umudun hiçbir zaman sönmeyeceğine vurgu yapılmıştır.