Nükleer Çağın İlk Sahnesi
Nükleer silahların varlığı İkinci Dünya Savaşı’ndan önce de çok kez tartışma yaratmıştı. ABD’nin savaş esnasında yürüttüğü Manhattan Projesi ile Kanada, İngiltere ve ABD nükleer silahlar elde edecekti. Proje kapsamında 16 Temmuz 1945’te Trinity Testi’yle ilk nükleer deneme yapılmış olsa da durumun ciddiyeti ve kullanılacak olan silahın yıkıcılığı insanların üzerine atıldığında anlaşılacaktı. Bu tartışmaların konusu olan nükleer silahın yıkıcılığı 6 Ağustos 1945’te görülecektir. Bu tarihte ABD, sürmekte olan İkinci Dünya Savaşı’nın bitmesini hızlandıracak fakat insani açıdan çok tartışılacak silahını Japonya’ya karşı kullanmıştı. İlk nükleer bomba olan ‘Little Boy’ Hiroşima’ya bırakılmıştı. İlk bomba atıldıktan sonraki 3. günde ise ‘Fat Man’ adındaki diğer bomba Nagazaki’ye bırakılmıştı. İkinci bomba daha da yıkıcıdır. Dönemin ABD başkanı Harry S. Truman bir konuşmasında bu bombanın yıkıcılığının 20 kiloton TNT’ye eş olduğunu söylemişti. Hiroşima’daki patlamaya o zaman 7 yaşında olan Miçiko Kodama tanıklık etmişti. Kodama “Bombanın patlamasıyla şehirde şok dalgası oluşmuştu. Rüzgârın etkisiyle radyasyonun düz bir araziye kurulmuş Hiroşima’nın merkezini hızla kaplamış ve şehir alev almıştı.” şeklinde aktarıyor. O esnada okulda olan Miçiko Kodama “En ön sırada ve pencere yanında oturuyordum, masanın altına saklanmaya çalıştım, vücudumun dışarıda kalmış yerlerine camlar saplandı.” şeklinde hatırlıyor. Miçiko okulunun şehir merkezinden uzakta olması sebebiyle hayatta kaldığını da aktarıyor fakat silahın yıkıcılığının anlaşılması açısından şu nokta önemlidir: Hiroşima’nın merkezinden uzakta olan bir okulda dahi bu kadar hasar meydana getiren bir silah, şehrin merkezinde neler yapmıştır?
Rekabetten Doğan Tehdit
1945 yılında ABD nükleer tekelini elinde bulundursa da bu durum çok uzun sürmeyecektir. Çünkü Sovyetler Birliği de o tarihe kadar boş durmamıştı. Bu tarihe kadar birçok önemli adım atmış olan Sovyetler Birliği, hasmı ABD’nin nükleer bombayı insanlar üzerinde kullanması ile çalışmalarına hız vermişti. Özellikle Alman fizikçi Klaus Fuchs’un Manhattan Projesi’nden elde ettiği verileri Sovyetler Birliğine iletmesi ile sahneye ikinci bir aktör olarak Sovyetler Birliği de katılmıştır. Birçok deneme atışıyla bu alanda ABD ile dünyayı domine edeceğini ilan etmişti. Günümüzde de bu ABD ile Sovyetler Birliği’nin halefi konumundaki Rusya’nın başat nükleer güç olma durumları devam etmektedir.
Günümüzdeki Durum
İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesiyle birlikte yeni bir çağ açılmıştır demek çok da yanlış olmayacaktır. Artık nükleer silahı olmayan ülkeler bu silahlara sahip olan ülkelerden çekinmek durumunda kalacaklardır ya da nükleer silahı olmayan ülkeler nükleer silah sahibi müttefiklerin nükleer şemsiyesi altına girerek kendilerini güven altına almışlardır. Örneğin NATO üyesi ülkelerin çoğu nükleer silaha sahip değildirler fakat bu ülkelere nükleer bir tehdit de gelmemektedir. Bunun sebebi sığındıkları nükleer şemsiyeler ve bu silahların beraberinde gelen ‘ikinci vuruş yeteneği’ denen durumun ortaya çıkmasıdır. BMGK üyeleri hariç 4 ülkede daha nükleer silah bulunmaktadır. Bu ülkeler: Pakistan, Hindistan, İsrail ve Kuzey Kore’dir. Özellikle çatışma halinde olan ülkelerden Pakistan ve Hindistan’ın ellerinde nükleer silah bulundurmaları her an bir tedirginlik yaratmaktadır. Bu tür bölgesel çatışmaların var olduğu bir dünyada ülkelerin bu kadar kolay şekilde nükleer silahlara erişememesi adına bir dizi adımlar atılmıştı. Bunlardan en önemlileri START (Strategic Arms Reduction Treaty) Antlaşmalarıdır. START hala geçerliliğini korumaktadır fakat antlaşmaya taraf olan devletlerin nükleer silah sayılarında herhangi ciddi bir azalma olmamıştır. Bir diğer önemli antlaşma ise NPT (Treaty on the Non-Proliferation of Nuclear Weapons)’dir. Bu antlaşmada durumun ciddiyeti daha çok anlaşılacaktır zira nükleer silah sahibi 3 harici ülke de bu antlaşmaya taraf olmamış; Kuzey Kore ise antlaşmadan çekilmiştir. Bu durum nükleer silahlanma yarışını daha da hızlandıracaktır çünkü var olan düzende nükleer silahlar öylesine yıkıcı silahlardır ki onların kullanımını engelleyebilecek olan da yine başka nükleer silahların varlığıdır. Bu durum uluslararası ilişkiler terminolojisine ‘Karşılıklı Güvencelenmiş Yıkım’ (Mutually Assured Desturction) olarak geçmiştir. Durumun bir diğer adı da ‘Dehşet Dengesi’dir.
Birbirini Kilitleyen Silahlar
İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana insan üzerinde herhangi bir nükleer silah denenmemesinin sebebi, ülkelerin iyi niyetleri olmasa gerek. Asıl sebep silahı kullanacak olan ülkenin aynı silahın kendisine karşı da kullanılacağını kabul edememesi olarak açıklanabilir. Nükleer silahların varlığı bazı askeri adımlara karşı caydırıcı bir etki yapmakta ve aynı etkiyi kendi varlığına da yapmakta. Bu duruma daha önce de belirtildiği gibi ‘Karşılıklı Güvencelenmiş Yıkım’ adı verilmekte. Bu terimin direkt tanımı ise şu şekildedir: “İki devletin de sağlam karşılık verme kapasitesi olduğu için nükleer bir saldırının sadece kendi mahvını getireceği durum.” Son günlerde havada uçuşan nükleer silah kullanım tehditlerini de buna bağlamak mümkündür. Bu silahları kullanmak yerine bu silahlarla yalnızca tehdit etmek (şimdilik) belli bir çekinceyi gerektirmektedir.
Putin’in Tehdidi
Rusya- Ukrayna Savaşı’nda Putin beklediği başarıları yakalayamadı gibi görünüyor. Operasyonun etki alanı gün geçtikçe küçültülmüş; sanki Rus ordusu taktiksel olarak daha fazlasını ele geçirmek yerine elde ettiğini tutma politikasına geçmişti. Bu durum Putin için ve dünya için de beklenmedik bir durum olmuştur. Beklentinin aksine Rusya, Ukrayna’yı amiyane tabirle dümdüz edememiş aksine çok sayıda kayıp vermiştir. Bu durumdan rahatsızlık duyan Putin de stratejik bir silahını kullanmıştır; Nükleer tehdit. Özellikle Avrupa tarafında ciddi korkuya sebep olan bu tehdidi bazı ülkeler blöf bazıları ise ciddiye alınması gereken sözler olarak değerlendirdi. Blöf ya da değil bunlara bakmak yerine Putin’in önceki politikalarına bakmak gerek. Kırım’ı geri alacağını söylediğinde kimse ciddiye almadı, Ukrayna’nın batıya daha fazla yaklaşması durumunda Ukrayna’ya karşı askeri operasyonlar başlatacağını söylediğinde de dünya kamuoyu bunu göze alamayacağını söylüyordu. Sonuç: hem Kırım’ı ilhak etti hem de Ukrayna operasyonunu başlattı. Bu sonuçlara bakıldığında nükleer silah tehdidinin de hafife alınmaması gerektiği aşikardır. Batı her türlü yaptırımı uyguluyor, her platformdan Rusya’yı çıkarıyor fakat bu adımlara dikkat etmek gerekir. Dikkat edilmesi gereken noktayı bir kedi metaforu ile netleştirmek gerekirse: Bir kedinin üzerine yüründüğünde kedi saldırmaz. Üzerine yürümeye devam edilip köşeye sıkıştırılırsa zarar göreceğini bilse de kedi sıkıştıran kişinin üzerine atlar. Rusya’nın durumu da bu kediye benzemektedir.
Kaynakça
- Heywood, A., Siyaset, 18.Baskı, Adres Yayınları, 2017
- Sander, O., Siyasal Tarih (1918-1994), 22.Baskı, İmge Kitabevi, 2013, Ankara
- https://www.aa.com.tr/tr/dunya/hirosimada-atom-bombasi-magduru-tanik-oldugu-trajedinin-agirligini-75-yildir-tasiyor/1938188
- https://www.dogrulukpayi.com/bulten/dunyada-nukleer-silahlanmanin-tarihcesi
- https://www.un.org/disarmament/wmd/nuclear/npt/
- https://www.statista.com/statistics/696410/size-and-composition-of-nuclear-arsenals-around-the-world/
- PANETTA, L.E., If Putin Uses Nukes in Ukraine, the U.S. Must Respond with Military Force, Politico, 2022, https://www.politico.com/news/magazine/2022/10/12/military-force-putin-nuclear-threats-00061201
- https://www.spiegel.de/international/world/berlin-and-washington-play-out-scenarios-of-a-nuclear-strike-by-putin-a-ecbc1772-8526-4ce1-ae0d-7270309df54e
https://tr.euronews.com/2022/10/13/abden-putinin-nukleer-tehdidine-cevap-rus-ordusu-imha-edilir