Kutsal Metinlerde Davut ve Golyat Hikayesi
Davut ve Golyat hikayesi Eski Ahit, Yeni Ahit ve Kuran-ı Kerim metinlerinde büyük benzerlikler ve ufak tefek değişikliklerle anlatılagelmiştir. Hikayenin ortak olan yerlerinden ilerleyecek olursak eğer efsane şu şekilde gelişiyor: Filistinliler Kral Saul’un yönetimindeki (veya Talmut) İsrailoğulları ile savaşmak için yeniden gelirlelr. Kral Saul onları Elah Vadisi’nde karşılar ve bu iki ordu karşı karşıya gelir. Davut’un üç ağabeyi Saul’ün ordusunda askerdir. Yesse bir gün Davut’a ‘’ağabeylerine ekmek ve buğday götür’’ der.
Elah Vadisi’ne giden Davut neredeyse 3 metre boyunda ‘’dev’’ gibi bir adamın çıkıp bağırdığını işitir. ‘’Ey İsrailoğulları! İçinizde benimle savaşmaya cesaret gösterecek olan var mı? Eğer savaşı biz kazanırsak siz bizim kölemiz olacaksınız, eğer siz kazanırsanız biz sizin köleniz olacağız!’’ demektedir bu koca cüsseli Filistinli.
Bu meydana okuma 40 gün boyunca her sabah sürüp gider fakat hiçbir İsrailoğlu Golyat’la savaşmayı göze alamaz, Kral Saul dahil. Davut askerlere ‘’bu devle savaşıp onu yenene ne verilecek?’’ diye sorar. Askerler de ‘’Kral Saul düellonun galibini Kral Saul altına boğacak ve ona kızını verecek’’ derler. Sonunda Davut dev gibi olan bu Filistinliyle savaşmak istediğini dile getirir.
Askerler Davut’u alıp Saul’e götürür. Saul Davut’un bu cesaretini takdirle karşılar fakat onu bu düellodan vazgeçirmeye çalışır ‘’Davut sen daha küçücük bir çocuksun, bu Golyat denilen Filistinli ise ömrünü savaş meydanlarında geçirmiş bir askerdir.’’ Fakat Davut bu düelloyu kafasına koymuştur ve Kral Saul’e cevaben ‘’ babamın bazı koyunlarını kapmak isteyen birkaç ayıyı ve bir aslanı öldürdüm. Bu Filistinli de o öldürdüğüm hayvanların kaderini paylaşacak. Yehova bana yardım eder.’’ der.
Bunun üzerine Kral Saul de ‘’öyleyse git, Yehova seninle olsun’’ der. Kral Saul Davut’a bir zırh ve silahlar vermek ister fakat Davut bunu kabul etmez. Golyat’ın karşısına zırhsız ve en iyi kullandığı silahlarla çıkmayı tercih eder, taş ve sapan. Bu durum, sanki en güçlü silahın illa da en büyük ya da en keskin olmasına gerek olmadığının; en güçlü silahın aslında hakkında en çok bilgimizin bulunduğu silah olduğunun yönünde bir mesaj içeriyor gibi.
Davut taşı ve sapanıyla Golyat’ın karşısına geçtiğinde Golyat şaşkınlıktan neye uğradığını şaşırmış ve aşağılayıcı bir kahkaha patlatmış… Çünkü zaferinin çok kolay ve hızlı olacağını düşünmüş.
Golyat ‘’yanıma gel, senin bedenini kuşlara ve hayvanlara yedireceğim’’ der. Davut ise ‘’ sen benim üzerime kılıç ve kargı ile geliyorsun, bense senin üzerine Yehova ile geliyorum. Bugün Yehova seni bana verecek ve ben de seni vuracağım’’ şeklinde cevap verir Golyat’a.
Ve düello başlar, Davut küçüklüğünün verdiği manevrayla Golyat’ın fırlattığı kargıdan kaçar ve eline alıp sapanına yerleştirdiği taşla Golyat’ı alnından vurur. Sersemleyip yere düşen Golyat’ın üstüne çıkar ve gövdesine fazla gelen kafasını omuzlarının üstünden ayırır.
Golyat’ın kafasını Davut’un ellerinde gören Filistinliler dehşete kapılırlar ve kaçışırlar. Davut küçük yaşı ve minik cüssesine rağmen Golyat’ı yenmiştir. Bu da kral olmaya layık olanın Saul değil kendisi olduğunun kanıtı olmuştur. Davut’un krallığında İsrailoğulları refah ve huzur içinde uzun yıllar yaşamışlardır.
Bir gün Davut, Golyat ve Homeros Bir Bara Girer…
İlyada’nın Homeros tarafından yazılmış halinde Davut ve Golyat’a pek çok yönden benzeyen bir hikaye vardır. Truva’nın yüce prensi Hektor Akhalıların en güçlüsünü düelloya davet eder. Bu düello için ilkin Menelaos gönüllü olur fakat onun gitmesini istemezler. Bunun üzerine Nestor sözü alır ve zamanında Arkaidyalılar ve Pyloslular arasındaki savaştan bahseder (Nestor Pylos, Ereuthalion ise Arkaidya kralıdır). Nestor ve Ereuthalion bu en güçlüyü belirlemek adına düelloya tutşurlar. İşte bu düelloda demir gürz ile savaşan Ereuthalion ile Golyat arasında büyük benzerlikler vardır.
Bir kere iki karakter de normalin üstünde bir cüsseye sahiptirler. İki dev de herkeste olmayan silahları kullanırlar (Golyat’ın devasa bronz kargısı ve Ereuthalion’un koca demir gürzü). İki dev de zırh giymiş bir şekilde düşman askerlerine meydan okumak için kendi gruplarından ayırlıp nağralar atıyor. İki hikayede de koca devlerden diğer savaşçılar korkmaktadır, iki hikayede de en beklenmeyen figür ön plana çıkıp zaferi eline alır, iki hikayede de üst figür, yani Nestor’un babası ve Davut’un kralı onlara bu düellodan vazgeçmeleri gerektiği çünkü henüz çok genç ve tecrübesiz oldukları hususunda öğütler verir. İki hikayede de baş karakter ilahi bir yardım alır (Davut’a Yehova, Nestor’a Athena) ve devi alt eder ve çok büyük bir şöhrete kavuşur…
CARAVAGGIO
Barok’un Babasına Bir bakış
Michelangelo Merisi da Caravaggio (1571-1610) Barok sanat akımının ilk büyük temsilcisi olan çok önemli bir İtalyan ressamdır. Caravaggio ismini Da Vinci gibi doğduğu kasabadan almıştır. Caravaggio ışık-gölge kullanımını ve resimsel düzenlemeyi kendine özgü ele alışıyla barok tarzı sanat akımının en önemli temsilcilerinden olmuştur.
Caravaggio 13 yaşına geldiğinde Simone Peterzano’nun yanına 4 yıllığına çırak olarak girmiş, daha sonra Tiziano’nun öğrencisi olmuştur ve bu dönemde Venedik Okulu ile yakın ilişkiler kurmuştur.
Caravaggio kişiliği açısından gerçekten çok garip bir karakterdi. Kendisi Meryem Ana’nın ölümünü resmederken inceleme yapmak için nehirde boğulan genç bir kadının cesedini çıkarıp model olarak kullandı. Hatta bazı resimlerinde Meryem Ana modeli için fahişelerle çalışmıştı. Bu durum tahmin edileceği üzere kilise için skandaldı ve Caravaggio’nun kilise için tehdit oluşturduğu ölçüde kilise de Caravaggio için tehdit oluşturmaya başladı. Caravaggio Rönesans sanatında yapıldığı gibi insanı tanrılaştırmıyor tanrıyı insanlaştırıyordu…
Bunların sonunda kilise artık Caravaggio’dan resim sipariş etmeyi kesti ve sonunda Caravaggio yargılandığı bir mahkemede suçlu bulunarak hapse atıldı. Hapis cezası ev hapsine çevrilmiş fakat o bunu umursamamış evden kaçmış sonra tekrar hapse girmişti.
Caravaggio bu olaylardan sonra iyice zıvanadan çıkmış, tehlikeli ve saldırgan birine dönüşmüştü. En ufak tartışma yaşadığı birini ölümle tehdit ediyor ve onu düelloya davet ediyordu. Bu denli yüce bir sanat ruhuna sahip olan birinin bu gangster ve serseri ruhunun sahiden sansürsüz dışa vurumu sanat tarihinin en ilginç olaylarından biridir.
Caravaggio gün geçtikçe kontrolünü kaybediyordu, bir skandalın gerçekleşmemesi işten bile değildi. Bu skandalda tabi ki başrol yine bir kadındı, Lean isimli, Roma’nın en sevilen hayat kadının Caravaggio beyimizin de gözdesiydi. Onu çoğu resimde model olarak kullanmıştı, Lean Caravaggio’nun Meryem Ana’sıydı, kutsalıydı…
Caravaggio ona derinden bir aşk besliyordu fakat bu konuda yalnız değildi, Mariano da Lean için yanıp tutuşuyordu. Caravaggio bu aşkı paylaşmaya hiç niyetli değildi ve Mariano’yu düelloya davet etti, genç adam bu teklifi reddetse de konu henüz Caravaggio için kapanmamıştı.
Bu düello teklifinin ardından daha birkaç gün geçmişti ki Mariano bir gece saldırıya uğradı, sırtından ağır yaralanan genç aşık çok fazla direnç gösteremedi ve hayata gözlerini yumdu… Failden kimse net olarak emin olamasa da herkesin aklında tek bir isim vardı, Caravaggio!
Bu olayın ardından Caravaggio yine bir kadın için Ranuccio Tomassoni’ye meydan okumuş ve onu düelloda vahşice katletmişti. Bu olaydan sonra Roma Caravaggio’nun başına ödül koydu.
Kendisi artık daha uzun süre başkentte kalamazdı, kendisini Malta’ya sürdü ve orada Sen Jean Şövalyelerine katıldı. Böyle bir serserinin Sen Jean Şövalyelerine katılması aslında imkansızdı fakat kendisinin başlattığı barok akımı dünyaya yayılmış ve Caravaggio büyük saygı duyulan bir adam olmuştu. Ne var ki Caravaggio bu saygın namıyla bir bütünlük oluşturmamakta kararlıydı, burada da rahat durmadı ve bir anlaşmazlık sonucu şövalyelerden birini katledecek peşine de tekrar hapse girecekti.
Ardından bir kaçış yolu bulup kendini Sicilya’ya kaçmayı başaran Caravaggio burada biraz olsun durulmaya başlayacaktı. Caravaggio’nun son baş yapıtı olan Davut ve Golyat çalışmasında Davut’un ellerinde tuttuğu kellede model olarak kendini kullanacak, fakat asıl sürprizi da Davut’a da model olarak yine kendi gençliğinin bir portresini kullanarak yapacaktı.
Caravaggio burada kendi başına açtığı belaların cezasını yine kendinin ‘’kestiğini’’ gösterip, başına ödül koymuş Roma’ya affedilmek için kendi başını teslim ettiğinin göndermesini yapıyordu acaba? Kim bilir…
’’Her Ölüm Erken Ölümdür’’
Caravaggio Napoli’de öylesine, sıradan bir sanatçıydı ve insanlarda pek saygı uyandırmıyordu. Bir akşam meyhane çıkışı saldırıya uğrar ve ağır yara alır. Bir şekilde hayatta kalmayı başaran Caravaggio’ya iyi haber Roma’dan gelir.
Caravaggio affedilmiştir artık Roma’ya, evine dönebilir! İlk fırsatta Roma’ya giden bir gemiye resimleriyle birlikte kendini atmıştı, artık sürgün bitmiş, kötü günler geride kalmıştı ve ona her şeye en baştan başlamak için harika bir ikinci şans verilmişti…
Fakat kader bu ya Palo Laziale yakınlarında belgelerini kontrol ettirmek için karaya inmişti. Ya oradakiler onun affedildiğini henüz öğrenmemişti ya da başka bir suçluya benzetmişlerdi ki onu tekrar hapse attılar.
Caravaggio’nun masum olduğu anlaşılınca salıverildi ve o da soluğu limanda aldı fakat her şey için çok geçti, gemi onu beklemeden resimleriyle birlikte limanı terk etmişti.
Geminin Porto Ercole’ye gittiğini düşünen Caravaggio kendini yollara atar ve yolda sıtmaya yakalanır. Yakınlarda bir hastaneye yatırılan büyük ressam orada hayata gözlerini yumar.
GOLYAT’IN BAŞINI KESEN DAVUT
Caravaggio, Davut, Golyat
Davut ve Golyat hikayesi üstad Caravaggio’nun en sevdiği hikayelerden biriydi. 1607’de ilk kez bu efsane için şövalenin karşısında geçti.
Bu ilk yaptığı kompozisyonda Caravaggio, hikayenin savaş kısmını değil de en son bölümünü resmetmeyi tercih ediyor. Yani Davut’un zaferini, Golyat’ın kafasının bedeninden ayrılmış halini.
Davut Golyat’ın kafasını sol elinde izleyiciye doğru tutmakta, kılıç omzuna dayalı ve ileriye bakmakta. Davut’un yüzünde hakir bir ifade var burada. Sanki zaferinin haklı gururunu yüreğinde taşıyor gibi. Arka plan tamamen karanlık bu da bizi doğrudan ana sahneye çekiyor.
Bu arada bu tablonun yapıldığı dönemin Caravaggio’nun en parlak dönemi olduğunu belirtmekte ayrıca yarar var. Çünkü ikinci kompozisyondaki ufak değişikliklerin felsefesi ve belki amacı daha iyi anlaşılabilir bu şekilde.
Caravaggio 1610 yılında ikinci kere bu aynı kompozisyon için şövale başındaydı. Hayatının artık son dönemlerine gelen ve başını türlü türlü belaya (özellikle kiliseyle) çoktan sokmuş olan Caravaggio, ikinci kere resmettiği bu kompozisyonda çoğu şeyi aynı bırakmanın yanı sıra yükte küçük değerde büyük değişiklikler yapmıştır.
Bu ikinci kompozisyonda Davut elinde tuttuğu kafaya dönük resmedilmiş ve yüzüne öyle bir ifade konmuş ki, adeta Davut Golyat için üzülmekte hatta elinde tuttuğu kafaya neredeyse şefkatle bakmaktadır… Zavallı Caravaggio aman Golyat…
Bu ikinci kompozisyonda dikkat çeken diğer bir nokta da kılıcın konumu ve üzerinde yazandır. Kılıç bu defa zaferin şanını belli eder şekilde omuzda değil Davut’un bacaklarının arasında konumlandırılmış, üstünde ise ‘’H-AS-OS’’ yazmakta. Bu Latince ‘’Humilitas occidit superbiam’’ yani ‘’Alçakgönüllülük kibiri yener’’ deyişinin kısaltmasıdır.
Ne dersiniz hayatının sonuna yaklaşan büyük usta sonunda bir şeylerin farkına varmış mıdır? Yoksa yenilgiyi kabul etmiş, boyun eğmiş mi demeliyiz? Yorum sizin…
KAYNAKÇA
- Umberto Arte ile Sanat, Destek Yayınları 10. Baskı, Sayfalar: 119-120-121
- Caravaggio, Felix Witting, M.L.Patrizi, 2008, Sirocco-Parkstone International, Sayfa 103-104-105, 148-149-150
- Davut ve Golyat, Wikipedia, https://en.wikipedia.org/wiki/Goliath
- Caravaggio, David and Goliath, Wikipedia, https://en.wikipedia.org/wiki/David_with_the_Head_of_Goliath_(Caravaggio,_Rome)