Yıllar içinde dünyada meydana gelen fikir ayrılıkları sinemayı da etkiledi ve bu durum birden fazla ve farklı akımın ortaya çıkmasına sebep oldu. Bu akımlardan bazıları popüler olup uzun yıllar kendine seyirci bulurken bazıları yalnızca bir grup insan içinde hayat bulabildi ve belki birkaç filmden öteye gidemedi. Tüm bunların yanı sıra bazı dünya ülkelerinin belirli yıllarda sinemada temanın belirlenmesinde daha baskın olduğuna da şahit olduk. Her şekilde bugün sinema tarihinin bütününe baktığımızda filmlerin evriminde neredeyse her milletin izlerini görürüz. Şimdi dilerseniz bu bütünü inceleyebilmek için küçük parçalara bölelim ve zamanda bir yolculuğa çıkalım. Sinemada en yankı uyandıran akımlardan birinin doğduğu yere gidiyoruz. 1940’ların İtalya’sına!
İkinci Dünya Savaşı hiç şüphesiz bütün dünya devletlerinin dengesini bozmuştu. Bazıları büyük kayıplar ve yıkımlarla bazılarıysa kazançlarla ayrılmıştı bu savaştan. İtalya bu savaş sonrası büyük darbeler almış ve halk perişan olmuştu. Roma’nın bombalanması, Sicilya’nın işgali, partizan Mussolini yönetimi, halkı aldatıcı sloganlar, açlık, işsizlik, hastalık, yoksulluk… Tüm bunlar insandan beslenen sinema sanatı için de bir dönüm noktası oldu. İtalyan sinemacılar, Hitler öncesi dönemde devleşen ve belki de Avrupa’daki ana akımı belirleyen Alman sinemasının şaşalı, tiyatral ve yüksek bütçeli dekorlara sahip sahnelerine sırtlarını çevirmeye karar verdiler. Aşk, arkadaşlık ve romantizm lükstü. Yiyecek ekmek bulamayan insanlar için anlamsızdı. Sinema sokağa inmeliydi. Sinema insanı anlatmalıydı. Sinema gerçekçi olmaydı, oldu da.
İtalyan yeni gerçekçiliğinin başlangıcı olarak Roberto Rossellini’nin 1945 yılında gösterime giren filmi Roma, Açık Şehir gösterilir. Roma, savaşın hemen bittiği yıllarda çekildi ve Nazi işgalindeki başkentin yıkımını gözler önüne serdi. Film öylesine gerçekçi sahneler içeriyordu ki bazı kişilerce Rosselini’nin savaş esnasında gizli kamerayla görüntüleri kaydettiği iddiaları ortaya atıldı. Filmde gerçekten işgal altında olan mekanlar kullanıldı. Örneğin kullanılan evlerden birisi filmin senaristlerinden birisinin gerçekten savaş zamanı yaşadığı ve birçok defa Nazilerden saklandığı evdi. Öyküde halkın direnişi anlatılır. Olaylar dramatize edilmemiş ve olduğu gibi anlatılmıştır. Dolayısıyla da yalındır. İlerleyen yıllarda savaş temalı filmler işlenmesine karşın daha çok savaşın izlerini taşıyan bir İtalya görmekteyiz. Halkın toparlanma çabasını anlatan hikâyeler izleyenlerce empati yapılması daha kolay olduğundan belki, genelde iş bulma çabasındaki insanlar ve yoksulluğun kol gezdiği sokaklar işlenmiştir. Rossellini’nin yanı sıra dönemin başlıca yönetmenleri için Luchino Visconti, Vittorio De Sica ve Federico Fellini örnek olarak gösterilebilir.
Sinema sanayisi savaş sebebiyle önemli ölçüde sarsıldığından İtalyan yönetmenler için başından karşı oldukları yüksek bütçeli filmler yapmak zaten pek mümkün değildi. Teknik donanım da sekteye uğraması film çekmede kararlı yönetmenleri sekteye uğrattı nitekim yıldırmadı. Dönemin İtalyan yönetmenleri, sinemanın sokağa inmesini savundukları bu yıllarda profesyonel olmayan oyuncularla çalıştı ve sokakları sahne olarak kullandı. Sıradan insanların kendilerinden yansıyan oyunculuklarını tercih ettiler. Gerçeğe yakın filmler yapmayı amaçlayan yönetmenler için bu durum onların sinema dilini de besledi. Çekmeyi amaçladıkları filmlerin doğası gereği yapaylıktan uzak kalması gereken yönetmenler için dezavantaj gibi görünen bu maddi imkansızlık bugün izlediğimiz şaheserlerin doğmasını sağladı. Gerçeğe daha yakın olması için uzun ve kesintisiz çekimler yaptılar. Kurgudan kaçındılar.
İtalyan yeni gerçekçiliği 1950lerin ortalarında popülerliğini yitirmiş olsa da kendinden sonra gelen akımlara ve yönetmenlere ilham olmaya devam etti. Bugün hala izinden giden yönetmenler olan bu kuramın sinema dünyasına katkıları paha biçilemez. Zira insanın anlatılması ve toplumsal konulara olan duyarlılığın sinemada artmasında bugün hala İtalyan yönetmenlerin ayak izlerine basarak ilerliyoruz.
NE İZLEMELİ?
- 8½ (1963)
- Bisiklet Hırsızları (Ladri di biciclette, 1948)
- Roma, Città Aperta (Roma, Açık Şehir, 1945)
- La terra trema (Yer Sarsılıyor, 1948)
- Umberto D. (1952)