ÖTE DÜNYALARDAN MASALLAR

Yazar: Ece Dilan BAKIR

Masal dinlemeyi sever misiniz? Ya izlemeyi?
Ne kadar büyürsek büyüyelim fantastik öğelerle dolu hikâyeler her zaman hoşumuza gider. Eski zamanlardan bize binlerce farklı miras kalmış olsa da aslında insan olmanın ortak mirası abartılarak anlatılan olaylar, mitolojiler, masallar ve efsanelerdir. Dünyanın neresine giderseniz gidin gerçek olarak adlandırılamayacak şeyleri anlatıcının sesiyle gerçek kabul ederiz. Çünkü aklımız doğru olamayacaklarını bilse de kalbimizde olağanüstülükler için hep bir inanç saklıdır.
 Kitaplar, tablolar veya tiyatro sahneleri her ne kadar geçmişten günümüze masal öğeleriyle dolu olsa da sinemanın sağladığı görsel şöleni yakalayamadığı bir gerçektir. Gelişen kurgu teknikleri ve teknolojileri ile beraber beyaz perdede bugün akla hayale gelmeyecek şeyleri izler olduk. Bir insanın hayallerini izlemek, başkalarının rüyalarını görmek gibi. Bilinmez yolların bilinir kılındığı bu filmlerde bazen maceralara çıkıp diyar diyar geziyor bazen de bir efsanenin içine girip epik kahramanlarla aynı masada oturuyoruz.
 Bu yazımda elbette bu kategorideki bütün filmleri yazamayacağım. Ancak öneri mahiyetinde, izlemediğinizi düşündüğüm birkaç tanesini kendi zevkime göre sıralayacağım. Keyifli okumalar

6. Big Fish

Tim Burton’ın yönettiği 2003 yapımı filmimiz uyarlandığı kitabın tabiriyle “Efsanevi Ölçülerde Bir Roman”. Kahramanımız Edward Bloom oğlu Will’e hep aynı hikayeyi anlatmaktadır. Bu durumundan sıkılan Will için babasının düğün gününde de bu hikayeyi anlatması bardağı taşıran son damla olur ve araları açılır. Üç yıl boyunca konuşmayan baba oğul, Edward’ın sağlık sorunları baş gösterince yeniden bir araya gelir.

 Filmde Edward’ın başına gelen olağanüstülükler Edward’ın ağzından anlatılır. Görsel açıdan zengin filmimiz devler, cadılar, kurt adam ve ilginç sirk çalışanları gibi masal imgeleriyle doludur. Oğlu her ne kadar babasına inanmasa da filmin ilerlemesiyle tüm bu gariplikleri gerçek kılacak şeyler ortaya çıkmaya başlar. Bazı eleştirmenlerce Büyük Balık filmi Tim Burton’ın en iyi filmi addedildi.

5. Along With the Gods

Bizi Uzak Doğu ve öteki dünya arasında bir gezintiye çıkaracak Along with the Gods, türünün güzel örneklerinden. Alıştığımız Hollywood sinemasının görsel efektlerinin dışında bir sinemasal anlatıma sahip filmimizde Wuxia film geleneği etkilerini de görmek mümkün.

 Dürüst bir itfaiyeci olarak yaşamını sürdüren Kim Ja-hong bir yangın esnasında ölür ve 49 gün boyunca yedi mahkemede yargılanmak üzere öteki dünyaya götürülür. Eğer mahkemelerin tamamında suçsuz bulunursa reenkarne olacaktır. Öteki tarafta “abide” olarak adlandırılan Kim Ja-hong’un tamamından alnının akıyla çıkılmasına kesin gözüyle bakılmaktadır. Mahkemelerde nihai kararları verecek tanrıların huzurunda onu savunması için üç gardiyan verilir. Bu üç gardiyan için ise devam filminde bizi başka bir hikaye beklemektedir.

İzlemeden önce gişede başarı elde ettiği için ikinci filmi yapıldığını düşünmüştüm. Ancak öyle değilmiş. İki filmin toplamı hikayenin bütünü ediyor. Bu sebeple ilk filmde aklınıza yatmayan şeyler görürseniz telaş yapmayın. Serinin devam filmiyle beraber taşlar yerine oturacak. Hatta oldukça beklenmedik bir sona sahip olduğunu da söylemek gerek.

 Filmimiz 2017 yılında Kore’de gişe rekortmeni olmuş. Başlarda fantastik öğeleri ağır bassa da sonlara doğru dram ağır basıyor. Başrolde Handmaiden filmiyle tanıdığımız Ha Jung-Woo, Ju Ji-hoon ve Kim Hyang Gi bulunuyor. Özellikle son yıllarda Kore sinemasının başarısı göz önüne alınırsa kesinlikle izlemeye değer bir yapım.

Devam filmi: Along with the Gods: The Last 49 Days,

4. Alice in Wonderland

 Dördüncü sırada belki de tüm filmlerini listeye koyabileceğimiz yönetmen Tim Burton’ın bir başka filmi bulunuyor. Herkesin küçükken okuduğu o harika hikayeyi bir de beyaz perdede izleyelim.

 Tim Burton, Helena Bonham Carter ve Johnny Depp’in vazgeçilmez iş birliği burada da bizi bambaşka diyarlara götürüyor. Konuşan kedilerden bir küçülüp bir büyüyen Alice’e, kötü kalpli kraliçeden gülleri boyayan uşaklara, çay saatinde masada bizi bekleyen tavşanlardan satranç tahtası savaş alanlarına… Hikayenin zenginleştirilmesi için kitaptaki tiplemeleri olduğu gibi perdeyle buluşturan 2010 yapımı filmimiz aynı zamanda Tim Burton’un gişe başarısı en yüksek filmi oldu. Ne var ki aynı başarıyı eleştirmenlerce görmedi ve kimilerince uyarlamanın eksik olduğu yönünde yorumlar yapıldı.

Devam filmi: Alice Through the Looking Glass

3. Snowpiercer

 Parazit filmiyle adını dünyaya duyuran Bong Joon-ho’nun tek başarısının bu film olduğunu düşünmek sinema hayatına hakaret olur. Geniş bir sanat perspektifine sahip yönetmenimiz aslında önceden çektiği pek çok filmle Oscar kazanacağının sinyallerini vermişti. Bunlardan birisi de Chris Evans ve usta oyuncu Tilda Swinton ile çektiği Snowpiercer. Aynı zamanda 2013 yapımı bu film Bong Joon-ho’nun ilk İngilizce filmi olma özelliğini de taşıyor.

 Film dünyanın küresel bir felaket sonucu buzlar altında kaldığı ütopik bir geleceği konu alıyor. 2014 yılında küresel ısınmaya karşı ülkeler birlik olup kimyasal savaş başlatır ancak bu durum bir kıyamete sebep olur ve dünyanın ısısı beklenmedik oranda düşer. Bu durum yeni bir buz devrinin başlamasına sebep olur. Bu felaketten 17 yıl sonra 2031’de ise dünya üzerinde yaklaşık bin kişi kalmıştır. Bu insanların tamamı dünyanın çevresinde aralıksız yol alan bir trenin içinde kurulmuş suni bir dünyada hayatlarını devam ettirmektedir. Durum sorunsuz ilerliyor gibi görünse de trenin içinde acımasız bir kast sistemi bulunmaktadır. Trenin en son vagonunda çok kötü şartlarda yaşayanların geçmişte çıkardıkları tüm isyanlar bastırılmış olsa da kahramanımız Curtis bu seferkini sonuçlandırmaya ve ilk vagona gitmeye kararlıdır. Elbette bunun için trenin tüm vagonlarını tek tek geçmek ve yaratılan bu dünyanın diğer sınıflarını da görmek zorundadır.

 Bonus bilgi: The Avengers filminin post credit sahnesinde Chris Evans’ın eliyle yüzünü kapama sebebi Snowpiercer filmi için sakal ve bıyıklarını uzatıyor olmasıymış.

2. Pan’s Labyrinth

Kendisini izleyici tedirgin etmenin yollarını bulmaya adamış Guillermo del Toro’nun uğursuz imgelerle dolu bir peri masalı çekmesi sanırım çok da şaşırtıcı olmasa gerek. Daha sonraları çektiği Suyun Sesi (Shape of Water) filmiyle En İyi Yönetmen Oscarı’na kavuşsa da Pan’in Labirenti şüphesiz yönetmenin kendini kanıtladığı en önemli filmi.

 Ofelia hayatta pek çok şeyini kaybetmiş bir kız çocuğudur. Hamile annesi ve üvey babası Yüzbaşı Vidal ile beraber yaşamaktadır. Vidal İspanyol iç savaşında ailesi ile birlikte tekinsiz denebilecek dağlarda görevlendirilmiştir. Ofelia babasının kendisinden hoşlanmadığının farkındadır bu sebeple de evde durmaktansa dışarıda gezmeyi tercih etmektedir. Yaşadıkları evin arkasındaki labirentte tanıştığı Pan isimli yaratık ona ölmüş bir prensesin ruhunu taşıdığını söyler ve krallığına kavuşması için ona zorlu üç görev verir. Film bir yandan Ofelia’nın bu olağanüstü yaratıklarla dolu görevlerini işlerken bir yandan da Vidal üzerinden İspanyol iç karmaşasına bir eleştiri getirir. Filmde Ofelia’nın başına gelenlerin gerçek mi yoksa hayal ürünü mü olduğunu bilemiyoruz zira ucu açık bir son bırakılmıştır.

 Genel hatlarıyla bakıldığında filmde aslında birbirine çok benzer bir baba-kız profili görülmektedir. Vidal kendi davasına ve etrafında kurduğu savaş krallığına ne kadar inanıyorsa Ofelia da yaşadığı olayların gerçekliğine ve Pan’ın vadettiği krallığa o derece inanmaktadır. Bununla beraber aralarındaki ilişki hiçbir zaman sağlıklı kurulamaz ve Guillermo del Toro yalnızca kurgusal karakterlerden değil, kötü üvey ebeveyn karşısında duyulan geleneksel korkudan da faydalanır.

1. Green Knight

 Geldik listenin zirvesine. 2021 yapımı film listenin en genç filmi.

 Filmimiz konusunu Kelt Mitolojisinden alıyor. Bunun yanında yine Britanya Mitolojisinden tanıdığımız Kral Arthur’un hikayelerinde de şövalyemizin adı geçmektedir. Farklı varyasyonlara sahip bu efsanemizin filmde işlenişi tıpkı masal dinler gibi.

Hikayemizin kahramanı Sir Gawain başına buyruk bir delikanlıdır. Herkes gibi büyük bir şövalye olmak istemektedir. Filmde, mitolojide öyle olmamasına karşın Gawain’in annesi ve Kral Arthur kardeştir ve Gawain dayısının düzenlediği Noel yemeğine katılır. Bu yemek esnasında Yeşil Şövalye belirir ve Yuvarlak Masa Şövalyelerine meydan okur. Meydan okumasında aralarından birisinin çıkıp kendisiyle yüzleşmesini ister. Bu yüzleşmede karşısına çıkacak şövalyeye o kendisini (Yeşil Şövalyeyi) ne şekilde yaralarsa tam bir yıl sonra Noelde aynı darbeyi ona indireceğini söyler. Yuvarlak masa şövalyeleri içinde bir tek Gawain’in şanlı bir macerası olmadığından, ondan başka kimsenin Yeşil Şövalyeye kafa tutmaya ihtiyacı yoktur. Nitekim öyle de olur; Gawain Şövalyenin karşısına çıkar ve tek hamlede kafasını keser. Ardından Yeşil Şövalye yerden kafasını eliyle yerden kaldırıp Gawain’e bir yıl sonra aynısını ona yapması için şatosuna gelmesini söyler ve onu kendi ölümüne hazırlanması için gereken cesareti bulması için terk eder. Film Gawain’in macerasını konu almaktadır. Mitolojinin orijinal metniyle örtüşmeyen çok fazla yeri olsa da sinematografik başarısı yabana atılmayacak harika bir yapım.

BONUS: İnsanlığın Ortak Mirası

Tüm bunların yanında elbette hepimizin izlediği (ve burada hepimizin derken gerçekten hepimizin) başyapıt filmler de var. Bunların en başında Harry Potter ve Lord Of the Rings geliyor diyebiliriz. Her ne kadar farklı zevklere sahip de olsak bizi buluşturan her bir film bizden gelecek nesillere kalacak birer masal aslında. Hepimiz inşa ediyoruz zira tanıklık ediyoruz. Her sahnesi saymakla bitmeyen detaylarla dolu bu filmler bugün bile kaç kere izlenirse izlensin bize içimizdeki o hayal kurmayı seven tarafın daima sanatla beslenmesi gerektiğini hatırlatıyor. Sihirle kalın 💫

Başka Ne İzlemeli?

İlginizi çekebilecekler

İnternet sitemizden en verimli şekilde faydalanabilmeniz için "ÇEREZ" kullanıyoruz. Toplanan verilerle ilgili düzenlemelere internet sitemizde yer alan Gizlilik Politikasından ulaşabilirsiniz. Kabul et. Detaylar