Heteredoks-Ortodoks
Ortodoks ekonomi politikaları genel kabul görmüş ekonomi politikalarını ifade eder. Yani serbest piyasaya uyumlu politikaları ifade eder. Heteredoks para politikaları ise daha çok devlet müdahalesinin olduğu para politikalarıdır. Bu iki ekonomik anlayış özellikle enflasyonist ortamlarda birbirinden ayrılmaktadır. Ortodoks para politikasında enflasyon; piyasadaki parayı azaltarak, büyümeyi yavaşlatarak yani faiz artırımları ile baskılanmaya ve düşürülmeye çalışılır. Heteredoks para politikasında ise enflasyonla mücadele devletin fiyatları sabitleyerek, çeşitli vergiler ekleyerek yürütülür. Aslına bakıldığında her iki politikanın da düşmanı aynı. Ancak Ortodoks para politikası günümüz serbest piyasacı ekonomi düzeni ile daha uyumludur. Piyasayı piyasa belirler anlayışı hakimdir. Devletlere düşen piyasanın fiyatlamasına karşı BAĞIMSIZ merkez bankalarının çeşitli kararlar alarak yerel para birimini korumaktır.
Türkiye’deki Ekonomi Yönetimi Hangi Tarafta?
Aslında Türkiye dinamikleri itibariyle serbest piyasaya entegre bir ekonomidir fakat ülkenin ekonomi yönetimi temel iktisat bilgilerini ve rasyonelliği bir kenara bırakarak işi romantizme dökmüştür. Bu romantizme de ‘Heteredoks Para Politikası’ ismi verilmiştir. Türkiye’de denenen şey nedir bilinmez ancak Heteredoks para politikası olmadığı kesin. Bu para politikasını Türkiye’den önce iki ülke daha denemişti. Bu ülkelerin isimleri görüldüğünde sonucun ne olduğu anlaşılacaktır. Bu ülkeler: Brezilya ve Arjantin’dir. Türkiye ise ‘HETEREDOKS’ politikalara diğer ülkelere bakıldığında henüz geçmesine rağmen enflasyon oranlarıyla bu iki ülkeyi de geride bırakmayı başarmıştır. Bu başarısının sırrı ise serbest piyasayı rahat bırakıyormuş gibi yapıp her an müdahale edilmesidir. Özellikle bu belirsiz durum ülkeyi ekonomik açıdan güvenilmez ve öngörülemez bir ülke haline getirmiştir. Tüm dünya küresel enflasyonla mücadele verirken Türkiye enflasyonla mücadele yerine büyümeyi tercih etmiştir. Ancak bu büyüme kağıt üzerinde kalmıştır. Zira ülkedeki enflasyon hiç olmadığı seviyelere çıkmış ve vatandaşların alım gücünü ciddi bir kırıma uğratmıştır.
Yürütülen para politikasını ihracata yönelik diyerek savunan karar alıcılar ülkedeki ihracatların çoğunun ithal ara mallarıyla yapıldığını göz ardı etmektedirler. Yani “Dövizin yükselmesiyle ihracatçının geliri artıyor.” diyenler ihracatçıların maliyetlerini yükseltenlerle aynı kişilerdir. İhracatçının geliri döviz olabilir, dövizin yükselmesi gelirleri artırıyor da olabilir fakat ihracatçının ihraç ettiği ürünün malzemeleri de dövize endekslidir. Aslında resmin tamamına bakılsa sorunlar görülecek. Daha önceki ekonomi yapıcılar dövize bakmıyordu. Şimdikiler ise enflasyona bakmıyor. Enflasyona bakılmayan ülkede TL hızla değer kaybederken döviz yükselmekte, bu yükselişe bir de enflasyon eklenmektedir. Enflasyonun sebebinin faiz olarak görülmeye başlanmasından bu yana enflasyon devamlı olarak artmaktadır. Bunun sebebi ise Enflasyon- Tüketim sarmalıdır.
Nedir Bu Enflasyon-Tüketim Sarmalı?
Bu tabir genellikle enflasyonla mücadele etmeyen veya edemeyen ülkelerde sıklıkla kullanılır. Bu sarmalı oluşturan durumla bu sarmalı devam ettiren durum aslında aynı sebepledir. Gidişatı durduracak ise devletlerin en büyük ekonomik silahları olan Merkez Bankalarıdır. Ekonomik açıdan Merkez Bankaları ülkelerin karargahlarıdır. Ülkenin para birimini ve halkını enflasyona karşı korumakla görevlidir. Bu karargâh çeşitli amaçlar ve deneyler doğrultusunda ekarte edilirse başlıktaki sarmal ortaya çıkacaktır. Bu ortaya çıkışın sebebi ise: halk kendi para birimini enflasyona karşı koruyacaktır ve bu gayet doğal bir süreçtir. Halk parasını bankaya koymaz zira faiz getirisi enflasyon oranının altında, dövize yatırsa dövizdeki artışlar enflasyonun altında yani aslında para her saniye değer kaybetmekte. Bunu bilen halk da parasını olabildiğince harcar. Stok yapar, ihtiyacı olsun olmasın her şeyi alır. Bunu bir kişi yapsa sorun olmaz ancak enflasyon genel bir sorun olduğu için bu tüketim de genel bir boyut kazanır. Piyasadaki ürünler yetmez, azalır arz talebi karşılamaz ve fiyatlar yükselişe geçer. Enflasyon arttıkça tüketim artar, tüketim arttıkça da enflasyon. Piyasadaki bu sahte hareketlilik de büyümeye yol açar. Enflasyonist ortamın bahanesi olan ‘Büyüme’ de sahneye girer ve döngü devam eder.
Dolar Patronu ABD Enflasyonla Nasıl Mücadele Ediyor?
İktisat 101 der ki: “Enflasyonist ortamda para arzı kısılır.” Para arzının kısılması demek piyasadaki paranın peyderpey azaltılmasıdır. Yani faiz arttırmaktır. Faiz artırımının da bir usulü vardır. Faizin arttırılmasını savunanlara söylenen “Ne yapalım bi anda %100 mü yapalım faizi?” tezi de ekonomiye faiz arttırmamak kadar zarar verecektir. Enflasyonla mücadele etmeyi seçen ülkelerden biri olan ABD’de durum şöyle işlemiştir. FED enflasyonun geleceğini önceden görmüş ve piyasalara faiz artırımlarının başlayacağı sinyalini vermiştir. Beklenildiği gibi enflasyon ABD’de de artışa geçmiştir. Faiz artırımlarına rağmen enflasyon düşüş eğilimine girmemiştir. Ancak FED kararlığını sürdüreceğini açıklamış ve 75 baz puan da olsa artırımlara devam etmiştir. Sıkı para politikasında kararlı duruş ABD’de enflasyonu düşürmeye bu ay itibariyle başlamıştır. Enflasyonla mücadele bir anda sonuç vermez ancak hiç mücadele etmemek üstüne de bu durumu körükleyecek adımların atılması durumu daha da içinden çıkılmaz bir durum haline getirmektedir. Bu durum da başka bir sıkıntı olan Zam-Zam durumunu ortaya çıkarmaktadır.
Enflasyona Bulunan Tek Çözüm: ZAM?
Enflasyonla mücadele etmek yerine enflasyonu benimseyen yönetimlerde genelde yapılan tek şey asgari ücretlere ve haliyle diğer ücretlere zamdır. Yani zaten piyasada para arzının fazla olmasından kaynaklanan enflasyona karşı piyasaya daha fazla para sürülmektedir. Bu yapılan palyatif bir çözümdür. Enflasyon ise palyatif çözümleri sever. Zira çözüm olarak sunulan hatta övünülen durumlar enflasyonu uzun vadede daha da yükseltecek ve kontrol edilemeyecek bir duruma getirecektir. Asgari ücrete zam yapılması devletin kasasına giren sigorta gelirini arttırmakta. Ancak büyük resme bakıldığında asgari ücrete yapılan her zam işverenlere de ek bir yük getirmektedir. Bir işçi çalıştırmanın maliyeti arttıkça ve işverenin geliri bu artış oranında artmadıkça yapılacak tek bir şey kalıyor: işten çıkarmak. Asgari ücrete zam yapmakla artacak olan işsizlik neticesinde istihdam azalacak ve devletin ilk başta artıyor gibi görünen sigorta gelirleri de düşecektir. Bu azalış bütçeyi daha da zora sokacaktır ve ekonomi daha da hassas bir hale gelecektir.
Olan ve Olması Gerekenler
Yazının tamamında örneklenen ülkeler gibi ülkeler dünyaya güven vermez ve haliyle yatırım alamaz. Yatırım alamayan ülke ise döviz çıktılarını döndürmekte zorlanır. Enflasyonla mücadeleyi seçmeyen böylesi ülkeler kendi yerel para birimlerini değersizleştirdiği için borç yükü daha da artmakta; borcunu ödemekte zorlanan ülkeye verilecek küresel krediler azalmakta zira tüm risk faktörleri CDS denen notu düşürmektedir. Geriye kalan tek seçenek ülkenin çıkarları için değil para bulmak için kurulan diyologlar olur. Bu tür ülkeler borç veren ülkeyi dost ve kardeş ilan eder. Dost ve kardeş ülkelerinden gelen paralarla durumu döndürmeye çalışan böylesi ülkelerin durumu tüm dünya tarafından görülür.
Bu durumdaki ülkelerin yapacağı şey aslında çok basittir. Yapılması gereken her şeyi çekilen sıkıntılarda görmek mümkündür. Enflasyonla mücadele kapsamında süreğen bir biçimde düzenli faiz artışlarına gitmek bu durumu yumuşatacaktır. Bu yumuşamayı ABD’de görmek mümkündür. ABD imkansızı başarmadı yalnızca bir hastalığa karşı gerekli tedaviyi uyguladı ve sonuç aldı. Ayrıca Dezenflasyonist bir ortam olmadan fiyatlarda bir düşme beklenmesi de Polyanacılık’tan başka bir şey olmaz. Enflasyonun düşüşü demek sadece fiyat artışlarındaki düşüştür. Bu durum karıştırılmamalıdır. Enflasyonist her ortamda sıklıkla duyulacak bir diğer mevzu da ‘Baz Etkisi’dir. Bu kavram fiyatların ilk artığı oranda artmaması durumunda izlenen kağıt üstündeki düşüştür. Yani 100 liralık bir ürün 1000 liraya fırladığındaki artış oranına bakılarak 1000’den 1050’ye çıktığındaki oran karşılaştırılarak bir düşüş kaydedildiği sıklıkla başvurulan bir övünç kaynağıdır ancak bu durum yalnızca kağıt üstünde kalacaktır.
Acı Şifa
Her ilacın yan etkisi olduğu gibi faiz ilacının da yan etkisi resesyondur. Faiz arttırmamakta ısrar eden ülkeler de genellikle bunu bahane etmektedirler. Ancak enflasyonun kontrolden çıkması daha büyük risk olarak görülmelidir. Resesyon dönemleri devletlerin sübvansyonları ile atlatılabilir. Enflasyonun kontrolden çıktığı ülkelerde devletin tüm destekleri havaya gitmekte ve durumu daha da ciddileştirmektedir. Enflasyon tehlikesinin anlaşılması açısından Süleyman Demirel’in sözleri açıklayıcı olacaktır:
“Türkiye’nin birinci sorunudur enflasyon. Hakikaten bugün, enflasyon dediğiniz halk günlük yaşar, halkın birinci sorunu geçim sıkıntısıdır. Esas enflasyon devletleri yıkan bir olaydır. Milletleri içinden bozan bir olaydır. Enflasyon sadece pahalılık olayı da değildir. Ahlakı bozar, borcu olan borcunu ödemez, alacağı olan alacağını alamaz. Hırsızlıktan, soygundan, fuhuşa kadar hemen hemen bütün yolları açar. Toplumun içini bozan bir olaydır. Onun için batılılar, enflasyona bir numaralı halk düşmanı derler. Tek kollu canavar derler. Batı enflasyondan fevkalade çekinir.”
KAYNAKÇA
- Yeşilada, A., Muhalif Bir Ekonomistin Güncesi, Paraanaliz
- Stiglitz, J.E., Eşitsizliğin Bedeli, 7.Baskı, İletişim Yayınları
- https://www.youtube.com/watch?v=GfdEwztuV5U
- https://www.mahfiegilmez.com/2013/04/ortodoks-ve-heterodoks-ekonomi.html
- https://tr.wikipedia.org/wiki/Kredi_derecelendirme_notlar%C4%B1na_g%C3%B6re_%C3%BClkeler_listesi
- https://www.bbc.com/turkce/articles/cz7d07ddjejo
- https://tradingeconomics.com/turkey/inflation-cpi
Ayrıca ilgili diğer yazım için linke tıklayabilirsiniz: https://nedeniyet.com/turkiyede-ekonomi-politikasi-deneme-yanilma/