HÜKÜMETLER Mİ DEVLETTİR YOKSA DEVLETLER Mİ HÜKÜMET?

Yazar: İbrahim ÖZBAŞI

Başlıktaki soruyu şimdiden cevaplayalım. Zira son günlerde hangisinin ne olduğu dünya genelinde karıştırılmış durumda. Hükümete yapılan eleştiri devlete yapılıyor zannediliyor. Hatta daha da ileri gidilip hükümet eleştirileri, devlet düşmanlığı olarak görülebiliyor. Bu büyük bir yanlıştır. Bu yanlışın hangi durumlarda ortaya çıktığı, nelere sebep olduğu ve bundan en çok kimin fayda sağlayacağını gelin birlikte irdeleyelim.

Hükümet Nedir?

Hükümet sözcüğü Arapça kökenlidir ve ‘HKM’ kökünden türetilmiştir. Güç sahibi anlamında kullanılır. Hükümet kelimesinde bu gücü yönlendiren, güç kullanma yetkisi bulunan anlamı vardır. Hükümet kullanımına sunulan bu güç hükümetin kendisinden mi gelmektedir? Elbette hayır. Hükümetin kullanma yetkisinde bulunan tüm güç devletin gücüdür. Hükümetin yaptığı tüm harcamalar devlete verilen vergilerden kaynaklanır. Vergi sahibi devlettir. Verginin ne şekilde ve hangi alanlara harcanacağına karar veren ise hükümettir. Demokratik rejimlerde seçimler hükümetlerin görev süresinin bir karnesi olarak görülür. Halk hükümetten memnunsa veya hükümet halkı ikna ettiyse tekrar seçilir. Bunun önünde herhangi bir engel bulunmamaktadır. Hükümet yalnızca demokratik ülkelerde bulunmaz. Otokratik, totaliter ve hatta diktatörlüklerde de hükümet bulunur. Ancak demokratik rejimlerin aksine; bu hükümetler çok hesap vermez. “Yaptım, oldu.” anlayışı hakimdir. Zira demokratik devletlerde yasama, yürütme, yargı erkleri birbirini denetlediğinden yapılan her eylemin hesabı verilmek zorundadır. Bu erklerin ayrılmadığı ülkelerde ise böyle bir zorunluluk yoktur. Yanlış bir hamle de yapılsa bu hamlenin halka nasıl yansıtıldığı önemlidir.

Devlet Nedir?

Devlet, bir toprak parçası üzerinde egemenlik hakkı olan, bayrağı olan, belirli bir nüfusu olan ve bu nüfusun kendisini bağlı olarak hissettiği oluşumdur. Kendi para birimi, kendi para politikası, kendi pasaportu bulunur. Kendisine bağlı olan vatandaşlarına verdiği kimliği vardır. Devlet, ‘Toplum Sözleşmesinde[1]’ olduğu gibi anarşiyi engellemek amacıyla toplumun bir bölüm yetkilerini devrettiği organizasyondur aslında. Toplum anarşiden korunmak amacıyla gönüllü olarak özgürlüklerinin ve haklarının bir kısmını bu oluşuma devretmiştir. Bunun karşılığında ise Devlet denilen kurum kendisine bağlılık gösteren halkını veya vatandaşlarını koruyacaktır.

Devlet-Hükümet Neden Karışıyor?

Devlet yukarıda da belirtildiği gibi pek çok imkana sahiptir. Devletin sahip olduklarını yönetme yetkisi de hükümetlere aittir. Bu yetkiyi hükümetlere veren ise halktır. Bu durum demokratik ülkelerde geçerlidir. Bazı otoriter hükümetlerin, devletin imkanlarını kendi imkanları gibi görmesi sonucunda bu karmaşa ortaya çıkmıştır. Otoriter hükümetlerde ‘güç zehirlenmesi’ de denebilecek bir durum yaşanır. Otoriter hükümetler kendilerini devlet olarak görmeye başlar. Bunu da bir propaganda malzemesi olarak kullanırlar. Bu durum halka öyle aksettirilir ki var olan hükümet giderse devlet çöker zannedilir. Ancak bu durum tarihin hiçbir zamanında ve dünyanın hiçbir yerinde böyle olmamıştır. Aksine kendisini devlet zannetmeye başlayan her hükümetin gidişi, devleti daha da güçlendirmiştir. Tarih boyunca dünya üzerinde bu hep böyle olmuştur. Konuyla alakalı Deniz Ülke Arıboğan hocanın kitabından bir bölüm bu durumu özetleyecektir:

“Kim, kendi yaşam kalitesini yirmi beş yıl öncesine nazaran 10 kat daha kötüye götüren bir lidere, yüzde yüz oranında(!) itaat gösterebilir? Elbette, onsuz ne olacağını bilmeyenler, başka bir yaşamın var olabileceğinin farkında olmayanlar!”[2

Hükümetler Değişir, Devletler Kalıcıdır

Hükümetler gelip geçicidir. Tarih boyunca ve dünya üzerinde hiçbir hükümet kalıcı olmamıştır. Ancak yönettikleri devletler tarih sahnesinde olmaya devam etmiştir. Bunun ayırdına varmak gerekir. Devletler, hükümetlerin varlığı ile var olmamıştır ki, hükümetlerin yokluğu ile yok olsunlar. Devletlerin bayrakları, marşları, silahlı kuvvetleri, adli, mülki yapıları aynı şekilde devam eder. Hükümet değişsin veya değişmesin. Fakat ‘Güç zehirlenmesi’ olarak anlatılan durum yaşandığında, devletin bu kalıcı kurum ve yapıları da zarar görmeye başlar. Güç zehirlenmesi yaşayan hükümet devletin her alanında kendi bildiğini yapmaya çalışır. Devlet gelenekleri gibi şeyler bu amaç uğruna rahatlıkla çiğnenebilir. Güçlü bir şekilde yapılanmış devletlerde yasama, yürütme ve yargı erkleri birbirini denetler. Bu güç zehirlenmesinin yaşanmaması için erkler tedbir alır ve engel olur. Erkler ayrılığı bir oto kontrol mekanizması görür de denilebilir. Bazı durumlarda bu oto kontrol sistemi çeşitli yollarla devre dışı kalabilmektedir. Halkın ikna edilmesi özellikle demokrasilerde büyük güç sağlar. Halkı ikna eden düdüğü çalar demek çok da yanlış olmaz ama halk bazen yaklaşan tehlikeyi görmez ve yetkiyi güç zehirlenmesi yaşamaya müsait lidere verir. Almanya örneğine bakacak olursak; Adolf Hitler seçimle gelmiştir ve halkın büyük teveccühünü almıştır. Ancak sonrasında yaşanılanlar herkesin malumudur. Hitler döneminin son yıllarını anlatan ‘Der Untergang’ filminde Joseph Goebells’e halkın sıkıntıları ve yaşatılan zulümler sorulduğunda ise çok önemli bir cevap verir:

“Tekrar ediyorum! Hiçbir acıma duymuyorum! Halk bu kaderi kendi seçti! Evet, bu bazıları için sürpriz olabilir. Yersiz kuruntulara kapılmayın. Halkı biz zorlamadık. Bize yetkiyi onlar verdi.”

Devletleşen Hükümet

Devletleşen hükümetler genellikle otoriter hükümetlerin doğal bir sonucudur. Başta ne kadar demokratik, hukuka ve halka saygılı gibi görünse de talep edilen yetkiler alındıktan sonra zehirlenme başlar. Zehirlenen hükümet en küçük eleştiriyi dahi kaldıramamaya başlar. Zira kendisini devlet olarak görür ve devleti eleştirmek; devlete ihanet olarak görülür. Otoriter hükümetler yetkiyi elinde tutmaya devam ederse hükümetler diktatörlüğe doğru evrilir. Bu tür yapılar eleştiriden oldukça çekinir. İranlı psikoloji profesörü Fathali M. Moghaddam kitabında şöyle yazmıştır:

“Topluma ilişkin herhangi bir eleştirinin toplumun başka yerlerine yayılabileceği korkusu nedeniyle, söz konusu eleştirel bildirimlerden diktatörlüklerde söz edilemez. Bürokrasi dahil olmak üzere rejimi ve iş birlikçilerini eleştiren her kim olursa olsun sıfır tahammül politikası uygulanması diktatörlüklerin ortak özelliğidir.”[3]

Halk arasında bir korku rüzgârı estirilir. Halk bu korkudan çekinir ve eleştiriyi ve sorgulamayı bırakır. Halkın, yapacağı işlere karşı çıkma riskini de sıfırlayan zehirlenen hükümet daha da güçlenir ve kendisini iyiden iyiye devletin kendisi olarak görür. Bunun dayanağı ise “Korkunun hâkim olduğu rejimlerde, sessizlik hüküm sürer.” (Kula, s.150, 2009) anlayışıdır. Halk olur da korkudan bıkarsa ve bu duruma karşı çıkarsa durum hükümetin zehirlenmesinden dolayı bambaşka bir boyuta evrilir. Normal şartlarda hükümete yetkiyi veren halk demokratik olarak yapılan seçimlerle yetkiyi alıp başka bir hükümete de verebilir. Ancak kendisini devlet olarak gören hükümetlerde ortak görülen bir özellik vardır; kendisi dışında desteklenen herkes devlet düşmanıdır ve bunları destekleyenler de devlet düşmanı olarak görülür. Hükümete tepkili olan halk, hükümetten soğumaya başlar. Hükümet ise kendisini devletle öyle iç içe geçirmiştir ki, hükümetin kendini devlet zannetmesinden ve bunu böyle yansıtmasından dolayı halk, devletten soğumaya başlar, devlete cephe almaya başlar. Zira hükümet artık devlet olarak görülür. Halk devlet yapılarına, geleneklerine ve kurumlarına muhalif olur. Devlete olan güven zedelenir. Bir devletin kendi halkına güven verememesi çok tehlikeli bir durumdur. Bu durumu ortaya çıkaran ise kendini devletle bir tutan hükümetlerdir. Aslında halkın devletle bir alıp veremediği yoktur; tepkileri hükümetleredir ancak hükümetler durumu öyle bir hale getirir ki halk devletine olan bağlılığını yitirmeye başlar.

Devlet Ayrıdır Hükümet Ayrıdır

Dünya üzerinde vatandaşlar, vatandaşlık bağı ile bağlı oldukları devlete bağlıdırlar; devletlerini yöneten hükümetlere değil. Bir Rus vatandaşı, Rusya devletine bağlıdır; Putin hükümetine değil veya bir Alman vatandaşı Almanya devletine bağlıdır, Olaf Scholz hükümetine değil. Hükümetleri eleştirmek devlete ihanet değildir. Devleti daha da güçlendirecek adımları atması için seçilen hükümetler, elbette ki eleştirilebilir. Demokratik hükümetler bu eleştirileri değerlendirir ve bu eleştirileri gidermeye çalışır. Eleştirilen konu düzeltildiğinde ise halk zaten hükümete olan desteğini arttırır. Aslında bu eleştiriler bir kazan-kazan olayına çevrilebilir. Tabii böyle olabilmesi için hükümetlerin kendilerini devlet olarak görmemesi gerekir. Hükümetlerin bu zehri almasının sebeplerinden birisi de halkın devletle hükümeti aynı şey olarak gören kısmıdır demek çok da yanlış olmayacaktır. Hiçbir devlet hükümetinin veya yöneticisinin değişmesi ile yıkılmaz, çökmez. Devlet denilen yapı, kurumları, geleneği olan organizasyonlar bütünüdür. Dünya üzerindeki devletlerin kurucuları dahi kendilerinin devleti yönetmemesi durumunda devletin çökeceğini söylememişken, yeni yetme hükümetlerin böyle bir gaflete kapılmaları trajikomiktir. Elbette hükümetler halkın tercihinin bir sonucudur ve demokrasilerde bu durum olağandır ve buna saygı duymak gerekir. Ancak hükümet kendisini devlet olarak görmeye başlarsa kendi saygınlığına da zarar vermeye başlar. Halk ile gelinen hükümet katından, halka rağmen kararlar alınmaya başlanır.

Ezcümle; Hükümetler devlet değildir, Devletler bakidir, hükümetler ise geçicidir.


Kaynakça

[1] Jean-Jacques Rousseau, 1762

[2] Terör, s.146, Arıboğan

[3] Diktatörlüğün Psikolojisi, s.115, Moghaddam

İlginizi çekebilecekler

İnternet sitemizden en verimli şekilde faydalanabilmeniz için "ÇEREZ" kullanıyoruz. Toplanan verilerle ilgili düzenlemelere internet sitemizde yer alan Gizlilik Politikasından ulaşabilirsiniz. Kabul et. Detaylar