KUYUDA DİRENMENİN ZORLUĞU: FATİH ALTAYLI’NIN BOŞ KOLTUĞU BİZE NELER ANLATIYOR?

Yazar: Fatih ÖZAY

108 gün boyunca bir koltuk boş kaldı. O koltuk, susturulmuş bir sessizliğin değil, devam eden bir direnişin sembolüydü. Her sabah aynı koltuk, aynı ışık, aynı kamera açısı. Fakat orada eksik olan bir beden değil, eksik bırakılmak istenen bir fikir özgürlüğüydü. Fatih Altaylı, 20 Haziran 2025’te YouTube kanalındaki bir yayında Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelik eleştirileri nedeniyle hakkında başlatılan soruşturmanın ardından gözaltına alındı. Savcılık, yayının 26:53 ile 29:42 dakikaları arasındaki sözleri “Cumhurbaşkanına tehdit” olarak değerlendirdi ve 22 Haziran’da İstanbul Adalet Sarayı’na sevk edilen Altaylı, nöbetçi Sulh Ceza Hâkimliği tarafından tutuklanarak Silivri’deki Marmara Cezaevi’ne gönderildi. Suçlama kısa, etkisi uzun bir cümleydi: “Cumhurbaşkanını tehdit.” Oysa herkes biliyordu ki, o sözler bir tehdidin değil, bir gazetecinin düşünme hakkının ifadesiydi.

Boş Koltuk: Devam Eden Yayının Direnişi

Tutuklamanın ardından Fatih Altaylı Yorumlayamıyor programı her sabah yayınlanmaya devam etti. Koltuk boş kaldı ama yayın hiç susmadı. Fatih Altaylı, Silivri’den her sabah kendi el yazısıyla kaleme aldığı notları gönderdi; o notlar ekranda okundu, ardından o günün konukları — gazeteciler, akademisyenler, yazarlar, sanatçılar, politikacılar — günün gündemini yorumladı. Yani boşluk, bir suskunluk değil, dayanışmayla örülmüş bir süreklilikti. Boş koltuk oradaydı ama fikir hâlâ dolaşıyordu. O koltukta oturan yoktu, ama gazeteciliğin anlamı, kamusal hafızanın gücü her sabah ekranda yeniden üretiliyordu. Bu, susturulmuş bir insanın değil, susturulamayan bir fikrin hikâyesiydi. Çünkü orada oturan bir kişi değil, “gazetecilik” kavramının kendisiydi.

Boş koltuk, iktidarın sesini bastırmak için değil, o sesi yankılatmak için oradaydı. Bu yayınlar 108 gün boyunca ülkeye şunu hatırlattı: İnsan susturulabilir, düşünce değil.

Kuyuda Direnmek: Tutukluluğun Uzayan Gölgesi

Fatih Altaylı, 108 gün boyunca Silivri’den notlar gönderdi. Her notta aynı tonda bir direnç, aynı cümlelerin içinde bir umudu taşıyordu. 3 Ekim 2025’te görülen ilk duruşmasında mahkeme, tutukluluğunun devamına karar verdi. O karar, sadece bir yargısal tutum değil, bir mesajdı: “Henüz serbest bırakılmayacak.” Fakat üç gün sonra, 6 Ekim’de Altaylı kendi sitesinde yayımladığı “Bize Biraz Müsaade” başlıklı yazıyla yayınlara ara vereceğini açıkladı. Yazının girişinde “Cuma günü olan biteni biliyorsunuz. Tutukluluğuma devam kararı çıktı.” diyordu. Ardından ekledi: “Hücrede yaşamak kolay değil. Bilgiye ulaşmak zor, kendimi tekrar etmekten korkuyorum.”
Bu cümle, bir geri çekiliş değil, bir tükenmişlik bildirimi değil; sadece insan olmanın sınırını kabul eden bir ifadeydi. Çünkü gazetecilik, bir meslek olduğu kadar bir dayanıklılık biçimidir. Altaylı yorulmuş olabilir, ama fikir yorulmadı. O koltuk hâlâ oradaydı. Direnmek, sadece konuşmak değil, sustuğunda bile anlamını koruyabilmektir.

Kuyuda Direnmenin Bedeli

Silivri bir bina değildir, bir kavramdır. Taş duvarlardan, demir parmaklıklardan ve uzatılmış günlerden oluşan bir zaman döngüsüdür. Orada insanın kendi nefesi bile yankı yapar, kendi gölgesi bile yabancılaşır. Fatih Altaylı’nın o hücrede geçirdiği her gün, aslında bir tür iç hesaplaşma, bir tür insanlık deneyidir. Kuyu derinleştikçe, sesinizin yankısı azalır; ama tam da o sessizlikte, insanın kendi içinde büyüyen bir direnci vardır. Altaylı’nın “bilgiye ulaşamıyorum” cümlesi, sadece bir mahkûmun serzenişi değil, bu ülkenin entelektüel ölüm ilanıdır. Çünkü burada artık bilgiye ulaşmak suçla eşdeğer sayılıyor. Kuyu, yalnızca bir hapishane değildir; rejimin insanın zihninde açtığı bir çukurdur. Direnmek, oradan yukarıya bakmak demektir. Kuyunun tepesindeki gökyüzü ne kadar küçük görünürse görünsün, yine de orada bir ışık vardır. Ve o ışığı görebilenler, her sabah o boş koltuğa bakarken aslında aynı gökyüzüne bakıyorlar.

Sessizliğin Mimarları ve Korkunun Dili

Otoriterliğin en rafine biçimi, sessizliği kurumsallaştırmaktır. Bu rejim artık kimseye doğrudan “konuşma” demiyor; konuşmaya gerek bırakmıyor. İnsanları susturmak için yasaklara bile ihtiyaç yok, sadece bir örnek göstermek yetiyor. Fatih Altaylı’nın tutuklanması bir yargı kararı değil, bir mesajdı. “Konuşanın sonu budur.” Bu cümle öyle açık ki, kimse duymasa da herkes hissediyor. Artık herkes kendi içinde otosansürlü bir düzen kuruyor; haber yapmadan önce düşünmek değil, korkmak refleks haline geliyor. Oysa otoriterlik, korkunun değil, alışkanlığın sonucudur. İnsanlar bir gün korkmamayı değil, korkuya alışmayı öğrenir. Ve işte tam o noktada, sistem kendi zaferini ilan eder. Fakat Altaylı’nın boş koltuğu o zaferin ortasında bir bozulma yarattı. Çünkü devlet sessizliği öğretti ama o koltuk sessizliği konuşmayı başardı. Kameranın karşısındaki o boşluk, korkunun en iyi panzehiri oldu: görünürlük. Bir şey görünür hâle geldiğinde, artık kontrol edilemez. Boş koltuk, her sabah milyonların gözü önünde görünür kılınan bir utanç olarak kaldı.

Gazeteciliğin Sürekliliği: Boşluğun İçinde Bir Dayanışma

Altaylı’nın koltuğu, bir eksiklik değil, bir çağrının sembolü oldu. Her sabah o boş koltuğu izleyen seyirci, aslında sadece bir programa değil, bir fikre tanıklık etti. Bu tanıklık, devletin en güçlü sansür mekanizmasından bile etkiliydi çünkü kimse bu kadar sade bir görüntünün bu kadar politik olacağını tahmin etmemişti. Altaylı’nın 108 gün boyunca Silivri’den gönderdiği notlar, ekranın ortasında boş duran koltuğa anlam kattı. Tutukluluğunun uzaması, sadece onun değil, ülkenin de sabrını ölçtü. Ama fikir geri adım atmadı. Çünkü gazetecilik, kişilere değil, ilkelere dayanır. O koltukta oturmak değil, o koltuğu yaşatmak önemliydi.

O yayın her sabah bizlere bir kez daha gösterdi ki; fikir hapsedilemez, yayın durdurulamaz, halkın bilgi hakkı boş bir koltuğun bile içinden yol bulur.

Kuyudan Gelen Ses

Fatih Altaylı’nın boş koltuğu, Türkiye’nin güncel basın tarihine bir görüntü olarak değil, bir fikir olarak geçti. 3 Ekim’de tutukluluğuna devam kararı verildi, 6 Ekim’de “Bize Biraz Müsaade” diyerek ara verdi. Ama o boş koltuk hâlâ konuşmaya devam ediyor. Çünkü orada bir insan değil, bir gazetecilik fikri oturuyor. Bu fikir ne hücreye sığar, ne de susturulabilir.
Belki Altaylı bir süre dinleniyor, belki yoruldu; ama fikir hâlâ ayakta. Kuyuda kalmak zordur, ama oradan yukarı bakanlara gökyüzünü unutturmaz. O koltuk da tam olarak bunu hatırlatıyor: Gerçek, ne kadar baskı altına alınırsa alınsın, bir yolunu bulur, kadraja sızar, ekrana düşer, sonunda yine konuşur.

Kaynakça

  • “Fatih Altaylı ‘Cumhurbaşkanını tehdit’ suçundan tutuklandı.” — Anadolu Ajansı. aa.com.tr
  • “Gazeteci Fatih Altaylı tutuklandı.” — Euronews Türkiye. tr.euronews.com
  • “Fatih Altaylı Yorumlayamıyor… tutuklanan Fatih Altaylı’nın YouTube’daki koltuğu boş kaldı.” — Onedio. onedio.com
  • “Bize Biraz Müsaade.” — Fatih Altaylı resmi sitesi, 6 Ekim 2025. fatihaltayli.com.tr

İlginizi çekebilecekler

Bir yorum bırak

* Bu formu kullaranak, internet sitemize sağlamış olduğunuz datanın (örn. mail adresi) tarafımızca saklanmasını kabul etmiş oluyorsunuz.

İnternet sitemizden en verimli şekilde faydalanabilmeniz için "ÇEREZ" kullanıyoruz. Toplanan verilerle ilgili düzenlemelere internet sitemizde yer alan Gizlilik Politikasından ulaşabilirsiniz. Kabul et. Detaylar