YUMUŞAK GÜÇ GÜÇSÜZLÜK DEĞİLDİR

Yazar: Ali Cevat ULUBAŞ

Ortalama bir perspektiften devletlere bakıldığında güçleri açısından aklımıza 3 nokta gelebilir: askeri, ekonomik ve yaptırım gücü. Bunlar doğru olmakla beraber Joseph Nye tarafından geliştirilen yumuşak güç kavramı ile birlikte yeni bir boyut kazandı. Çünkü Joseph Nye gücü sadece yaptırma gücü olarak değil algısal olarak doğru buldurma gücü olarak da tanımlayarak devletlerin başka devletler üzerindeki dış politika faaliyetlerini mercek altına aldı. Bunları inceleyelim…

Yumuşak Güç ve Kaynakları

Yumuşak güç en basit tanımı ile bir devletin veya devlet-dışı aktörün sıcak güç araçlarına başvurmadan başka devlet veya devletlerin (ve onların vatandaşlarının) algılarını ve fikirlerini dolayısıyla da eylemlerini etkilemeye yarayacak faaliyetlerin bütünü için kullanılır. Kavramın öncüsü Nye gücü böylece çeşitlendirmek ve farklı seviyelerde incelemek istemiştir. Ancak belirtmek gerekir ki Nye yumuşak gücü sert/direkt gücün alternatifi olarak sunmaz ona göre yumuşak güç ve sert/direkt güç birleşmeli ve akıllı gücü (smart power) oluşturmalıdır. Ve ona göre başta ABD vb. bir çok gelişmiş ülke hem algısal hem de fiziksel güçleri üzerine yoğunlaşarak hegemonyalarını sürdürürler.

Joseph Nye yumuşak gücün kaynağını bir kaç başlıkta incelemiştir. Kültür bunların başında gelen ve bir siyasi aktörün başka aktörler ve bireyler arasında çekici olmasını sağlayan faktörlerden biri olarak belirtmiştir. Kültürün kendisi derin ve açıklaması zor bir kavram olsa da burada bir ulus veya aktörün kendine ait özellikleri ve kimliği şeklinde indirgenebilir. Genellikle aktörler bilinçli bir şekilde kimliklerinin en temel unsurlarından olan kültürlerini farklı formlarda pazarlar ve dolaşıma sokar, böylece algıları değişir. Böylece bir ülkenin kültürel ürünleri ve kavrayışları (hatta algıları) başka ülkeler tarafından da benimsenir ya da içselleştirilir. Soğuk Savaş dönemindeki Amerikan kültürünün demokratik dünyadaki etkisi buna açık bir örnek olarak düşünülebilir.Modern örneklerden biri Kore’dir. Genellikle K-Pop ve türevi materyaller ile kültürel bir ihracat yapan ülke hem gelişmişlik hem de denklik anlamında bir çok ülkeyi etkileme konusunda başarılı olmuştur. Bunun mikro bazda bir göstergesi 2021’de büyük ses getiren ‘Squid Game’ dizisinden sonra sadece ABD’de Korece öğrenmek isteyen insanların hızlı bir şekilde artması şeklinde verilebilir[1]. Makro düzeyde ise Türkiye’nin özellikle de 2002-2015 arasında yürüttüğü başarılı STK ve dizi politikalarını örnek vermek mümkün olabilir[2].

Nye’a göre yumuşak gücü etkileyen bir diğer faktör de bir ülkenin takip ettirdiği dış politikalardır. Bu anlamda bir ülke tutunduğu dış politika değerleri ile, samimiyetleri tartışılsa da, farklı ülkeler, aktörler ve halklar arasında bir meşruiyete ve popülariteye sahip olur. Bunun günümüzden bir örneği AB’nin insan hakları konusunda üçüncü parti ülkelere karşı takındığı sistematik ve kesin duruşundaki gözlemlenebilir. Özellikle de ABD ile kıyaslandığında insan ve azınlık hakları konusunda çok daha keskin ve net bir tavır alan AB bu konuda siyasi/ekonomik gerginlik yaşadığı ülkelerin vatandaşları arasında dahi etkili olmuştur (örn: AİHM’e yapılan bireysel başvurularda Rusya ve Türkiye vatandaşlarının sayısı diğer AB ülkelerinden daha fazladır[3]). Bu bağlamda ülkeler kendi kurumları ve mekanizmaları ile bir dış politika kararını alırken bunun başka ülkelerde de pozitif veya negatif algısal etkileri olur ve Nye’ın belirttiği gibi bu da bir güç formudur.

Nye’ın kategorizasyonunda kaynak olarak sıralanan son madde ise politik değerlerdir. Dış siyasete yakın olmakla beraber değerler dış politika kararlarından çok bir ülkenin temsil ettiği değerlere denk gelir. Buna tarihsel bir örnek ABD’nin II.Dünya Savaşına kadar demokrasinin kalesi olarak kendisi konumlandırması ve bu yönde politikaları takip etmesidir (ünlü Sovyet doğumlu yazar Ayn Rand ABD için söylediklerine bakılabilir[4]). Güncel bir örnek Kanada’dan verilebilir zira ülke özellikle de Trudeau döneminde göçmenler ve göç politikası konusundaki yapıcı tavrı ve açıklamalarıyla birçok ülke vatandaşı ve devlet açısından ilerici olarak tanımlanmaktadır[5]. Bu bağlamda ülkenin iç politikaları bile bir yumuşak güç unsuru olarak ülkenin saygınlığını ve politik arenadaki konumunu avantajlı hale getirmiştir.

Yumuşak Güçsüz Süper Güç Olunmaz

Nye’ın eserinde yukarıda da bahsettiğim akıllı güç önemli bir yer tutar çünkü Nye bir devletin hem direkt hem de yumuşak güç mekanizmalarını sürekli olarak güçlendirmesini ve ancak bu sayede etkili bir siyaset güdebileceğini savunur. Buradaki mantık Steven Lukes’un güç çeşitleri üzerine yaptığı çözümlemeyle neredeyse aynıdır. Lukes’a göre ilk kategoride direkt güç vardır bu güç bir aktörün bir aktöre tehdit (veya üstün gelme yoluyla) istediğini yaptırmasını sağlar; ikinci güç türünde ise hakim unsur (devlet vb.) gruplar seçenekleri belirler böylece seçimlere karışmasa da çıkacak sonuçlar bir bakıma seçenekleri belirleyen lehinde gelişir; ve son olarak gücün son formu Nye’ın kavramını da kapsayan fikirleri etkileme gücüdür ve bu güç sayesinde belirli fikirler etkilenir ve içselleştirilir hatta aksi düşünülemez hale gelir[6]. İşi biraz basitleştirmek için hepsine bir örnek verelim. Rusya’nın Ukrayna’nın AB üyeliğine karşı başlattığı savaş gücün ilk hali yani fiziksel şiddettir. Buna karşın Rusya’nın Suriye’de Esed rejimini güçlendirip her halükarda ABD-Türkiye ve AB ülkelerinin önüne zorunlu müzakereci parti olarak çıkarması gücün ikinci haline denk düşer. Son olarak Rusya’nın MENA ülkelerinde yürüttüğü devlet-STK vb. faaliyetler ile bölgedeki karar alıcıları ve halkı anti-Amerikan bir noktaya çekmeye çalışması gücün üçüncü haline yani fikirlerin değişimine yöneliktir. Burada önemli nokta gücün bütün boyutlarıyla uygulanması ve sürekli olarak bir devletin akıllı gücünü dengede tutmasıdır. Çünkü fiziksel gücün yanında yumuşak gücün sağladığı en büyük avantaj meşrutiyettir ve liberal dünya düzenine geçildiği, uluslararası kurumlarda eşit söz hakkının olduğu günümüzde yapılan eylemlerin meşruiyet zeminine oturmadan öteki ülkelerden onay alması mümkün değildir. Bu bağlamda yumuşak bir ülkenin eylemlerinde ve stratejilerinde de yalnız kalmasını sağlayan önemli bir unsurdur. Burada ABD’nin 2003 Irak işgali sonrası durumunu da örnek verebiliriz. Özellikle de 11 Eylül saldırıları sonrası dünyada popülaritesi epey yüksek olan ABD yumuşak güç elementlerini ve fiziksel gücünün meşruiyetini hiçe sayacak şekilde Irak’ı işgal etmiş ve hem Soğuk Savaş sonrası meşruiyetini kaybetmiş hem de kendi kurduğu liberal düzenin içinde revizyonist akımlara sebebiyet vermiştir[7]. Bu sebepledir ki hem Irak’ın işgal kararında (Saddam rejiminin gidişi bağlamında) hem de ABD’nin gelecekteki bütün eylemlerinde Irak işgali sırasında uyguladığı dengesiz güç politikası hatırlatılmış ve ülke öteki ülkeler arasında da güç ve itibar kaybetmiştir[8].

Peki Ya Türkiye?

Türkiye’nin yumuşak güç algısı 2000’lere kadar kendini bazı coğrafyalarda sınırlı süre ve metotlarla yani sistematik olmayan biçimlerde göstermiştir. Bunlara örnek olarak 91 sonrası Türki Cumhuriyetler veya Yugoslavya sonrası Balkan politikaları gösterilebilir. Ancak 2002 AKP iktidarı ile birlikte yumuşak güç ve meşruiyet kavramlarının devlet politikası olarak ele alındığı ve kaynakların buna göre sistematik bir şekilde kullanıldığı söylenebilir[9]. Bunun o dönemki AKP elitlerinin MENA ve Batı’yı birleştirmek; arada bir model ülke olarak ikisine de yönelmek şeklindeki jeopolitik vizyonunu da ele alırsak gelişmekte olan bir ülke olan Türkiye için yumuşak gücün önemli bir politika aracı olduğunu gözlemlemek mümkün. Bu bağlamda yapılış şeklinin de Nye’ın ifade ettiği gibi doğrudan devlet eliyle propaganda şeklinde değil de çeşitli STK, kişi vb. üçüncü partiler tarafından yapılmış olması da önemlidir. Bunları örnekleri ile kısaca açıklayalım. Öncelikle Türk kültürünün yayılması amacıyla diziler, turizm ve STK faaliyetlerini vurgulamak gerekir. Çünkü bunlar hem devlet dışı aktörler tarafından yapılmış hem de Türk kültürünü özellikle Arap ülkelerinde tanınan, benimsenen ve merak edilen bir kültür haline getirerek Türkiye’nin bölgedeki konumunu avantajlı hale getirmiştir. Dış politika konusunda bugünlerde çok hatırlanmasa veya etkilere görünmese de Türkiye’nin bir çok krizde arabulucu/hakem rolünü üstlendiğini unutmamak gerekir (örn: Lübnan İç Savaşı)[10]. Bu da Türkiye’nin özellikle de 2000’lerin başında krizde olan bir bölgede istikrar ve barış isteğini pekiştirerek gelecek eylemleri açısından itibar ve Arap coğrafyasında toplumsal popülarite kazandırmıştır. Son olarak da temsil edilen değerler açısından Türkiye özellikle de 2013 yılına kadar ‘demokrat muhafazakar model ülke’ kimliğini üstlenerek Arap coğrafyasındaki Müslüman-demokrat tansiyonuna da yeni bir perspektif kazandırmaya çalışmış ve bu kavramların zıt değil tamamlayıcı olabileceğini göstermeye gayret etmiştir[11]. Ve bu politikaları üstlenen TİKA, Yunus Emre Enstitüsü, Hakan Fidan Vakfı gibi kuruluşlar Nye’ın da formülize ettiği gibi yumuşak gücü indirekt olarak yaymaları sebebiyle daha başarılı olmuşlardır.

Ancak Muharrem Ekşi ve Mehmet Erol’un tabiriyle 2002-2011 arasında süren balayı AKP hükümeti için Arap Baharının ilk sinyalleri ile bitmiş daha sonrasında da Türkiye içinde artan siyasi kutuplaşma, gerileyen demokratik performans ve ekonomik istikrarsızlık ile perçinlenerek yumuşak gücün yarattığı profili zedelemiştir. Burada Nye’ın yumuşak güçte dikkat çektiği bir konuda tam bununla ilgilidir. Nye’a göre yumuşak güç direkt gücün aksine itibar, güvenilirlik ve istikrarlılığı beraberinde istediği için bunların sağlanmaması durumunda hızla düşebilir veya yok olabilir. Bu anlamda Türkiye’nin de 2002-2011 arasındaki performasının 2014 sonrası dönemlere pek kalmadığını söylemek pek yanlış olmayacaktır[12]. Sonuç olarak Türkiye 2002 sonrası yapılanması ile istikrarlı bir yumuşak güç artışını başarmış ve bölgedeki ülkelere karşı elini ve kimliğini güçlendirmiş ancak bu artışı kendi içindeki siyasi,ekonomik ve politik istikrarsızlık ile kaybetmiş ve eski pozisyonundan düşmüştür.

Sonuç

Bu yazıda size olabildiğince basit bir şekilde yumuşak gücün tanımını, kaynaklarını ve gündelik siyaset sahnesindeki pozitif ve negatif örneklerini anlatmaya çalıştım. Verdiğim tanımların yanında Nye’ın da belirttiği gibi gelişmekte olan ülke profili olarak da Türkiye’nin 2002-günümüz süresindeki yumuşak güç politikasına ve başarısına değindim. Sizce Nye ve sonrasında gelen akademisyenler özellikle de bu kadar çok küçük çaplı çatışmanın yaşandığı bir dünyada yanıldı mı yorumu size bırakıyorum…

Kaynakça

  • [1] Zabell, S. (2022, July 26). Duolingo Korean Learning Spikes With “Squid Game” Release on Netflix. Duolingo Blog. https://blog.duolingo.com/squid-game-could-inspire-a-new-wave-of-korean-language-learners/
  • [2] Vareman (2021), Theodor. “Balkans Revisited: A Qualitative Content Analysis of how Turkey Pursues Soft Power in Kosovo.” (2021).
  • [3] 2021 yılında AİHM başvurularının 21.7%’si Türkiye, 24.2%’si ise Rusya tarafından yapılmıştır.
  • [4] “I can say—not as a patriotic bromide, but with full knowledge of the necessary metaphysical, epistemological, ethical, political and esthetic roots—that the United States of America is the greatest, the noblest and, in its original founding principles, the only moral country in the history of the world.”
  • [5] The Good Country Index, (2022). https://index.goodcountry.org
  • [6] Lukes, S. (2021). Power: A radical view. Bloomsbury Publishing
  • [7] Gallup verilerine göre 2003 yılından sonra Dünya genelinde ABD popülaritesi 69%’dan 41%’e düşmüştür https://news.gallup.com/poll/116350/position-world.aspx
  • [8] Lindstrom, G. (2003). Shift or rift. Assessing US-EU relations after Iraq, Paris: EU Institute for Security Studies.
  • [9] Ayhan (2018), Emrah. “The new public diplomacy and soft power in developing countries: The case of Turkey.” The Journal of MacroTrends in Social Science 4.1 (2018): 45-65.
  • [10] Altunışık (2008), MELİHA BENLİ. “The Possibilities and Limits of Turkey’s Soft Power in the Middle East.” Insight Turkey, vol. 10, no. 2, SET VAKFI İktisadi İşletmesi, SETA VAKFI, 2008, pp. 41–54, http://www.jstor.org/stable/26328673
  • [11] Ekşi, Muharrem, and Mehmet Seyfettin Erol. “The rise and fall of Turkish soft power and public diplomacy.” (2018).
  • [12] Ayhan (2018), Emrah. “The new public diplomacy and soft power in developing countries: The case of Turkey.” The Journal of MacroTrends in Social Science 4.1 (2018): 45-65.

İlginizi çekebilecekler

İnternet sitemizden en verimli şekilde faydalanabilmeniz için "ÇEREZ" kullanıyoruz. Toplanan verilerle ilgili düzenlemelere internet sitemizde yer alan Gizlilik Politikasından ulaşabilirsiniz. Kabul et. Detaylar