Rasyonel Seçim ve Pragmatist Anlayışın Oy Verme Davranışına Etkisi
Avrupa’da siyasi partiler, halkın çıkarlarına erişim sağlayabilecek seçim vaatleri için oylanırlar. Bu bağlamda, vatandaşların rasyonel tercihlerine göre bir siyasi partiye oy vermesi mümkündür. Örneğin, iş bulmak isteyen bir grup vatandaş muhtemelen işsizlik sorununu çözme sözü veren partilere oy verirler veya daha yüksek vergilerden şikayet eden bir grup vatandaş, vergileri düşüreceğini iddia eden siyasi partilere oy verebilir. Rasyonel seçim esas olarak ekonomik tercihler ve faydalarla ilgilidir. Angela Merkel’in en büyük hedefi 2005 Almanya seçimleri öncesi işsizlikle mücadeleydi ve bu söz Hristiyan Demokrat Birliği (CDU) ve Hristiyan Sosyal Birliği (CSU)’nin meşruiyetini arttırarak birçok farklı kitleden oy almasını sağladı. Seçmenler tarafından gerçekleşen bu siyasi eylemler, faydayı pragmatist bir strateji ile en üst düzeye çıkarma fikriyle paraleldir. Yani fayda maksimizasyonunu ön planda tutarak rasyonel bir oy verme işlemi.
Siyasette Güncel Konuların Partiler ve Seçmen Üzerindeki Yansıması
Güncel konuların politika üzerindeki tesiri oy verme davranışı üzerinde kaçınılmaz bir etki olarak görülebilir. Örneğin, göç sorunu Avrupa’daki aşırı sağ partiler için bir eğilim yaratıyor ve insanlar iş bulamadıklarında ya da insanlar göçmenler yüzünden ulusal kimliğin feshedildiğini iddia ettiklerinde göçmenleri ciddi ölçüde suçluyorlar. Almanya’da aşırı sağ bir parti olan Almanya için Alternatif Partisi (AfD), Fransa’da Ulusal Cephe, Hollanda’da Özgürlük Partisi’nin yükselişi buna en doğru örneklerdir. Fransa’da 2022 yılında yapılan cumhurbaşkanlığı seçiminde aşırı sağ bir parti olan Ulusal Cephe’nin lideri Marine Le Pen %41.5 gibi ciddi bir oy alarak seçimi kaybetmişti. Her ne kadar seçimi kaybetse de almış olduğu bu ciddi oy sayesinde birçok algıyı yıkmış ve partinin kitleleri çok daha umutlu hale gelmiştir.
Aşırı Sağ (Far-Right) Nedir?
Bir ideoloji olarak aşırı sağ, eşitlik fikrini temelden reddeder ve bireysel özgürlüğü veya herkese eşit hakların dağıtılmasını içeren demokrasi anlayışına karşıdır. Aşırı sağın en önemli noktalarından biri, bir ırkın etnik homojenliği yaklaşımıyla diğerlerinden ayrı bir topluluk yaratma fikri olan “ulusal topluluk” ideolojisidir. Bu bağlamda aşırı sağ temel olarak ırk, din ve etnik kökene ilişkin otoriter bir siyasi anlayışı savunan eşitsizlik ilkesine dayanmaktadır.
Aşırı sağ, zihinden ziyade duygulara hitap eden bir ideolojidir, bu nedenle inanç ve itaat kavramları çok önemlidir, çünkü radikal sağ, Max Weber’in karizmatik otorite anlayışı ile üstün bir lideri savunur ve bu üstün liderin önemi bilinçsiz kitlelere farkındalık yaratmak, onları yönlendirmek ve harekete geçirmek amacıyla vurgulanır. Örneğin, Hitler’in konuşmalarını ve kitlelerin genel eylemlerini analiz ettiğimizde, İkinci Dünya Savaşı döneminde radikal sağın etkinliğini anlayabiliriz.
Türkiye Örneği
Özellikle, vatandaşlar mevcut olan eylemleri veya sorunları analiz ederek partilere oy verirler. Eğer partiler bu güncel meseleleri göz ardı eder ve halkın yaşadığı güncel sorunlara çözüm üretme arayışına girmezse bu partilerin oy oranlarında çok ciddi düşüşler gözlemlenir. Örneğin Türkiye’de 1999 yılında yapılan genel seçimlerde % 17.98 oy alan Milliyetçi Hareket Partisi bir koalisyon ortağı olarak ekonomik krize çözümler üretemediği ve erken seçim talep ederek bu sorunlara çözüm üretememe durumunu kabullendiği için sadece üç yıl sonra 2002 genel seçimlerinde %9.62 oy alarak barajı dahi geçememiştir. Milliyetçi Hareket Partisi’nin yaşadığı bu ciddi oy kaybının nedenlerinden biri güncel meseleleri takip edememesi ve çözüm mekanizması yaratamaması idi. Bu seçimlerde ekonomik krize karşı ürettiği çözümler, Türkiye’yi Avrupa Birliği üyesi yapma, insan hakları ve demokrasinin iyileştirilmesi gibi güncel meseleleri çok iyi ele alan Adalet ve Kalkınma Partisi ise kuruluşundan bir yıl gibi kısa bir sürede % 34.28 oy oranına ulaşarak iktidar partisi olmuştur.
Parti Bağlılığı ve Yükselen Nonpartisanism
Parti bağlılığı vatandaşların oy kullanma davranışlarını etkileyen bir diğer önemli faktördür çünkü parti bağlılığı bir partinin ideolojik, sosyolojik ve psikolojik bağımlılığından oluşur. Örneğin, Birleşik Krallık’ta Muhafazakar Parti ve İşçi Partisi olmak üzere iki ana parti vardır. Bazı vatandaşların oyları seçimler tarafından etkilenmeksizin sürekli aynı partiye gider ve bu oylar asla değişmez çünkü tek bir partiye karşı derin bir bağlılık vardır. Bu vatandaşlar için adaylar kim olursa olsun parti bağlılığı ön planda tutularak oy verilir. Siyasi partiler vatandaşların oy kullanma eğilimini doğrudan etkilemektedir. Ancak, bazen anketler başarısız olabilir, çünkü partilere karşı derin bir bağlılığı olan insanların bu partilere oy kullanmadığı bir dönem de gözlemlenebilir. Siyaset biliminde ‘Partisan dealignment’ olarak tanımlanan ve bireylerin belirli bir siyasi partiye verdikleri destek açısından daha az partizan hale geldikleri bir süreç olan bu durum oy verme eğilimlerini mobilize eden bir faktördür. Özellikle ‘nonpartisanism’ yani bir siyasi partinin veya siyasi liderin politikalarını güçlü bir şekilde desteklememe, körü körüne bağlılık duymama ve gerektiğinde sert bir şekilde eleştirebilme davranışının yükselmesiyle birlikte parti bağlılıkları ciddi ölçüde zayıflamaya başladı. 1980’li yıllardan 1990’li yıllara gelindiğinde parti üyelikleri Fransa’da, İtalya’da ve Birleşik Krallık’ta bir milyondan fazla düşerken bu düşüş, Almanya’da yarım milyon ve Avusturya’da yaklaşık dört yüz bin üye kaybıyla devam etti. İnsanlar sistemi eleştirirken sistemin bir parçası haline gelen partilere karşı bağlılıklarını kaybetti.
Lider ve Parti Faktörü
Liderin veya siyasi partilerin özellikleri, vatandaşların oy kullanma davranışlarını etnik, ırksal, dini veya cinsiyet yapılarına göre de şekillendirebilir. Bazı insanlar aynı etnik kökene, dine, cinsiyete veya ırka sahip bir lidere oy vermek ister ve kendilerini bu lidere veya partiye daha yakın hissederler. Örneğin, Macaristan’daki FİDESZ partisi Victor Orban liderliğinde esas olarak ulusal-etnik yapısı nedeniyle oylanıyor çünkü Orban özellikle AB şüpheciliği, göçmen karşıtlığı ve radikal bir muhafazakarlık ekseninde ilerlediği için milli unsurları mobilize ederek ortaya çıkardığı popülist bir siyaseti kullanıyor. Finlandiya’da Sanna Marin de Antti Rinne’nin istifasıyla başbakan oldu ve daha fazla kadın tarafından savunularak bir kadın dayanışması halinde oylandı. Türkiye’de ise Refah Partisi siyasi duruşunu doğrudan din üzerinden yaratarak siyasal İslam’ı bir ideoloji haline getirdi, Milli Görüş olarak adlandırılan bir siyasi program ve dava sayesinde özellikle radikal muhafazakar kişilerden ve dini cemaatlerden ciddi ölçüde oy aldı.
KAYNAKÇA
- Andrew Heywood, Politics
- How Voters Decide: Crash Course Government and Politics, https://www.youtube.com/watch?v=eermkiaFoWc
- Lewis Davis and Sumit Deole, Immigration and the Rise of Far-Right Parties in Europe, https://www.ifo.de/DocDL/dice-report-2017-4-davis-deole-december.pdf
- Muhammet Banazılı, Siyaset Psikolojisinde Oy Verme Yaklaşımları ve Seçmen Davranışı: İngiltere Örneği, https://sssjournal.com/DergiTamDetay.aspx?ID=1320
- Con Sinov, Twitter, https://twitter.com/lordsinov?ref_src=twsrc%5Egoogle%7Ctwcamp%5Eserp%7Ctwgr%5Eauthor