SİLİVRİ SOĞUKTUR ŞİMDİ

Yazar: Fatih ÖZAY

Yağmur yağdığı zaman işlek bir caddedeyseniz eğer, attığınız her adımla birlikte etrafınızda aniden ortaya çıkıp şemsiye satan birbirinden farklı insanlar görmeye başlarsınız. Bu insanların nereden, nasıl bu kadar hızlı ortaya çıktığını kestiremezsiniz. Gökten bir iki damla başınıza düşer ve her yer şemsiye satan o insanlar ile dolar. Bu kadar da hızlı olamazlar dersiniz içinizden. Acaba bu anı mı bekliyordu hepsi diye sorarsınız kendinize. Hâl böyle iken gerçek dünyanın şemsiye satıcısı olur da sanal dünyanın olmaz mı? Sosyal medyanın da şemsiye satıcıları var elbette, nereden nasıl çıktığını anlayamadığınız kişiler. Bunların başlıca birkaç özellikleri; nereden ve ne zaman çıkacaklarını kestiremezsiniz, kendilerini komik zannederler ve birlikte hareket ettikleri zaman anlaşılmayacak derecede etkileşime aç bir topluluk haline gelirler. Evet evet kimden bahsettiğimi biliyorsunuz. Bu yazının başrollerini size takdim edeyim. Karşınızda ‘’Silivri soğuktur’’ harekatı.


 Öncelikle bu söylemin başlangıcını incelememiz gerekiyor. Sosyal medyanın gerçek yaşamdan daha büyük etkileşim gücüne sahip olduğunu kabullendiğimiz son birkaç yılda Türkiye’de birden kendisine yer bulan bu popüler söylemin mazisi çok da eski değil. 2018 yılında ortaya çıktığı tahmin edilen bu sözün ortaya çıkış nedenini; Türkiye’de son dönemlerde politik eleştirilere karşı yapılan ve şiddetini gittikçe artıran sert müdahaleleri, hatta bu eleştirilerin hapis cezasıyla sonuçlanma durumunu bir nevi alaya alma refleksi olarak tanımlayabiliriz. Silivri Cezaevi’nin çoğunlukla siyasi suçlulara ev sahipliği yapması da bu söylemin içinde yer almasını sağladı.

 Özellikle Twitter’da paylaşılan herhangi bir siyasi gönderinin altına yapılan yorumda veya politik eleştiri yapmaya meyledercesine giden bir cümlenin sonunda ‘’neyse Silivri soğuktur şimdi…’’ yorumunu görmemeniz neredeyse mümkün değil diyebilirim. Daha çok, genç kuşağın -bu dönemde oldukça popüler olan tabirle Z kuşağının- kullandığına şahitlik ettiğimiz söylem kendisi. Hatta öyle bir hâl aldı ki bireysel ölçekte basmakalıp bir cümle olmaktan çıkıp kolektif bir bilinç haline geldi. Farklı bir karşıt söylemin değil, ana akım medyada hatta sosyal medyada bile kendisine güçlükle yer bulmasının temel sebeplerinden biri olarak gördüğüm bu söylem ve bu söylemin söylevcileri, düşündüğümüz kadar basite indirgenecek bir mesele olmanın ötesine çoktan geçmiş durumda. Fikir ve düşünce özgürlüğünün kısıtlandığını, yüzeysel şekilde bilinçaltına yansıtan bu tarz söylemler ile kitlelerin baskı altına alınması hem toplumsal hem de bireysel akıl sağlığı açısından ileride büyük problemler yaşatacağı gün gibi aşikâr.

Katıldığını veya benimsediğini düşündüğü bir fikri, sadece muhalif eksende bir eleştiri olduğu için sosyal medyadaki takipçileriyle hatta yakın çevresiyle, dostlarıyla veya ailesiyle paylaşmaktan çekinen birey, gittikçe kendi kabuğunda yalnızlaşacak ve ister istemez paranoyak bir ruh haline bürünecektir. Türkiye’de kabullenilmiş çaresizliğin, ‘’aman başıma bir şey gelmesin’’ ciliğin ve bunun sonucunda çok da uzak olmayan distopik bir geleceğin temellerini atan bu söylem, gördüğünüz gibi aslında altında çok tehlikeli bir alt metin içeriyor. 

 Anlaşılan o ki bu söylemin kitleler üzerinde yarattığı etki uzun yıllar geçmeyecek. İnsanlar bugün bir şey yazarken, konuşurken hatta düşünürken bile en az iki kez düşünüyorsa bunun bir sebebi de bu ve bunun gibi sözde mizah söylemleri veya görselleridir. Sadece Türkiye özelinde değil, dünyanın neresinde olursa olsun demokratik bir rejimde yurttaşlar, fikirlerini iktidarlardan gelen tepkiler üzerine şekillendirdikleri sürece ne adaletli, ne özgürlükçü, ne de barışçıl bir toplum oluşturamazlar. Türkiye özelinde baktığımız zaman karşılaştığımız manzara bunu apaçık gözler önüne seriyor. Gittikçe agresifleşen toplumda iyice gerilen ipler; tahammülsüzlük, şiddet ve yozlaşma ileride telafisi güç olacak senaryolara sebebiyet veriyor. Üstten bastırılan bir helezon yay gibi susturulan ve baskı altına alınan bireylerin, baskıya dayanamayan yayların fırlaması esnasında oluşturduğu şiddetle aynı oranda toplumsal infiallere yol açtığını maalesef hep birlikte görüyoruz.

 Sonuç olarak, ‘’Silivri soğuktur’’ söyleminin toplumsal bilinçte yarattığı çaresiz kabullenme, koşulsuz itaat ve özgürlüklerin günbegün maddi ve manevi anlamda kaybedilmesi hepimiz için büyük sorunları beraberinde getiriyor. Eğer bizler, bilinçli bireyler olarak hak ve özgürlüklerimizin ne kadar farkında olur ve bu doğrultuda ne derece doğru ölçüde bu hakkımızı kullanırsak, önümüzdeki distopik geleceğin puslu havasını o kadar aydınlatabiliriz. Daha yaşanılabilir bir toplum bizim fikirlerimizle, söylemlerimizle ve bilincimizle oluşacak. Bu ve bunun gibi algıların oluşturduğu domino taşı etkisini kırmak ise hepimizin elinde.  

İlginizi çekebilecekler

Bir yorum bırak

* Bu formu kullaranak, internet sitemize sağlamış olduğunuz datanın (örn. mail adresi) tarafımızca saklanmasını kabul etmiş oluyorsunuz.

İnternet sitemizden en verimli şekilde faydalanabilmeniz için "ÇEREZ" kullanıyoruz. Toplanan verilerle ilgili düzenlemelere internet sitemizde yer alan Gizlilik Politikasından ulaşabilirsiniz. Kabul et. Detaylar