“DİNMEYEN” NAĞMELER: KLASİK TÜRK MÜZİĞİ

Yazar: Zeynep AKINCI

   Boylardan beyliklere ardından köklü ve büyük bir imparatorluğa dönüşen, sonrasında derin badireler atlatıp küllerinden tekrardan doğan kadim Türk milleti, yüzyıllardır tarih sahnesinin ön saflarında boy göstermiştir. Bu büyük yayılım siyasi, askeri, ticari gibi pek çok alanda kendini belli etmiştir. Bunca alanda etkili olabilen bu imparatorluk, elbette sanatın birçok sahasında şahsına münhasır bir oluşum yaratabilmiştir. Birçok farklı etnik kökeni içinde barındırdığından dolayı sosyal hayatta yaşanan olaylar ve diğer toplumlarla gerçekleşen büyük entelektüel etkileşimler, Türk müziğinin şekillenmesinde önemli bir rol oynamıştır. Bu geniş perspektifli konuyu, olabildiğince özüne dokunarak sizler için derledim. Keyifli okumalar dilerim.


(Bkz. Fon müziği eşliğinde okumak isteyenlere Itri’nin bestesi olan ‘Neva Kâr’.)

Öncelikle Klasik Türk Müziği, Türk kültürüne özgü makamlı bir müzik türü olmasıyla birlikte pek çok milletin müziklerini etkilemiş ve bu milletlerin müziğini de kendi içinde harmanlamıştır. Bundan dolayı gerek makam sayısı gerekse şekiller ve usuller bakımından zengin bir müzik türü haline gelmiştir. Uzun bir sürece yayılan bu müzik türü, tarihsel açıdan altı döneme ayrılmıştır. Bu dönemler oluşum, dönüşüm, klasik, son klasik, romantik ve çağdaş dönem olarak tasnif edilir fakat Türk musiki sanatının, gerçek anlamda gelişme ve yükselme gösterebilmesi, ancak İstanbul’un fethinden sonraki dönemleri kapsamaktadır. Elbette fetih zamanına kadar geçen sürede, Klasik Türk Müziği’nin oluşmasında emek veren bestekarları ve onların çalışmalarını es geçmek doğru olmaz. Farabi, Safiyyüddin Urmevi gibi ustaların çalışmaları daha çok Türk müziğinin teorik yönleri üzerine olmuştur ve bu dönem oluşum dönemi kapsamındadır. Dönemin sonlarına doğru kayıt altına alınmaya başlanan musiki notaları ve Türk müziğinin bilinen en eski teorik yazışmaları olarak kabul gören Abdülkadir Meragi’nin eserleri, bir sonraki safhanın tohumlarını atarak Türk müziğine yeni bir bakış açısı kazandırmıştır.

Akabinde İstanbul’un fethiyle beraber, Klasik Türk Musikisi de aynı paralelde temellerini tam anlamıyla kurmaya ve kendine has geleneğini oluşturup kimliğini ortaya koymaya başlamıştır. Fetihten Yavuz Sultan Selim’in tahta çıktığı tarihe kadar, Türk müziğinin ses perdeleri ve makamları üzerinde birtakım kuramsal değişiklikler yapılmıştır. Mevlevihanelerin ve Topkapı Sarayı’nda Enderun Musiki Mektebi’nin kurulmasıyla ve bu yerlerin eğitime geçmesiyle birlikte Klasik Türk Müziği sistemleşerek klasik bir müzik niteliği kazanmaya başlamıştır.

Enderun Musiki Mektebi’nde verilen müzik eğitiminin temsili bir resmi.

Ardından özellikle aruz vezniyle yazılan şiirlerle daha da gelişen Türk musikisi, IV. Murad’ın Doğu seferleri sonrasında saraya kazandırılan Doğulu müzisyenlerin katkılarıyla fazlasıyla zenginleşmiştir. Ve bu gelişme Türk musikisinin en unutulmaz eserlerinin bestelenmesi için de zemin hazırlamıştır.

Osmanlı Halep’inde Müslüman ve Hıristiyanlardan oluşan bir müzik grubu, 1794. Sırasıyla; tef, tambur, ney, kemençe ve nekkare çalan müzisyenler.

18. yüzyıldan itibaren müzikte Batı etkilerini görmeye başlıyoruz. Batıya özgü Barok ve Rokoko akımlarının etkisi Osmanlı sarayına da nüfuz etmeye başlamış ve musikide yeni bir Doğu-Batı sentezinin oluşmasına yol açan klasik dönem meydana gelmiştir. Itri gibi büyük üstatların yaşadığı bu çağ, Türk musikisinin zirve yaptığı dönemler arasında kabul edilmiştir. Altın çağını yaşayan Türk musikisinin, İsmail Dede Efendi’nin ölümüne kadar uzanan dönemi ise son klasik dönem olarak adlandırılmaktadır.

Tanzimat Fermanı’nın ilanıyla, müzik de diğer bütün alanlar gibi dönüm noktalarından birini yaşamıştır. Romantik dönem olarak isimlendirdiğimiz bu zaman diliminde, dönemin siyasi ve sosyo-kültürel etkileri eserlerde büyük ölçüde görülmüştür. Coşkulu ve duygulu olarak tasvir edebileceğimiz bu eserler, cumhuriyetin ilk yıllarına değin varlığını sürdürmüştür.

20.yüzyılın ortalarından günümüze kadar uzanan son dönem ise çağdaş dönem olarak tanımlanmaktadır. Türk musikisi artık modern bir döneme girmiştir. Batılı akımların etkisiyle şekillenen, klasik müzik makamlarını kullanan ve bir yan tür olarak kabul edilen ‘Türk Sanat Müziği’ kavramı doğmuştur. Bu dönemde klasik musikinin şekil ve usulleri arka planda kalırken, zamanla modern müzik anlayışına göre düzenlenen kısa güfteli ve hareketli eserler icra edilmeye başlanmıştır. Keza bu türün Batı müziğinden esinlenmesiyle, koro ve konser gibi uygulamaları yaygınlık kazanmıştır. Keman, piyano, klarnet gibi Batılı sazlar olarak kabul gören enstrümanlar yükselişe geçmiştir.

Son olarak, bu sürecin kaçınılmaz sonucu olarak klasik musikideki en önemli aktarım aracı olan meşk geleneğinin sekteye uğraması gösterilebilir. Yine de Türk müziğinin oluşumunu, gelişmesini ve diğer birçok safhasını barındıran klasik musiki günümüzde akademik düzeyde çalışmalar yapan üstatların eserleri sayesinde varlığını sürdürmektedir.

Kaynakça

Türk Musikisi’nin Toplumumuzdaki Yeri ve Bilinmeyenleri | Kuveyt Türk Katılım Bankası. https://www.kuveytturk.com.tr/blog/kultur-sanat/turk-musikisinin-toplumumuzdaki-yeri-ve-bilinmeyenleri. Erişim 03 Ocak 2021.

OSMANLI DÖNEMİNDEN 21. YÜZYILA TÜRK MUSİKİSİ. http://alaturkarecords.com/kebikec/osmanli. Erişim 03 Ocak 2021.

İlginizi çekebilecekler

Bir yorum bırak

* Bu formu kullaranak, internet sitemize sağlamış olduğunuz datanın (örn. mail adresi) tarafımızca saklanmasını kabul etmiş oluyorsunuz.

İnternet sitemizden en verimli şekilde faydalanabilmeniz için "ÇEREZ" kullanıyoruz. Toplanan verilerle ilgili düzenlemelere internet sitemizde yer alan Gizlilik Politikasından ulaşabilirsiniz. Kabul et. Detaylar