DİPLOMATİK MÜFTERİLİK: CEMAL KAŞIKÇI CİNAYETİ

Yazar: İbrahim ÖZBAŞI

Müfterinin sözlük anlamı: kara çalan, iftira atandır. Diplomatik eklentisinin olmasının sebebi ise; bu yazıda incelenecek olan cinayeti işleyen ülkenin suçu Türkiye’ye atma çabalarıdır. Bu çabanın sebebi ise o dönemde Türkiye-Suudi Arabistan arası yaşanan gerginliklerdi. Cinayetle bahse konu olan ülke Suudi Arabistan. Maktul ise bir zamanlar kraliyete yakın olan ancak son zamanlarında muhalif ve bu konuda da birçok tehdit almış olan Cemal Kaşıkçı. Olay mahali coğrafi olarak Türkiye olsa da asıl yer Suudi Arabistan Başkonsolosluğu. Olay neden, ne şekilde ve nasıl gerçekleşti? İşlenen suç nasıl Türkiye’nin üstüne yüklenmeye çalışıldı ve buna karşı hangi hamleler yapıldı?

Cemal Kaşıkçı

Cemal Kaşıkçı Kimdir?

1958 doğumlu ve ailesinin kökenleri Kayseri’ye dayanan bu adam bir zamanlar Suudi krallığının önemli savunucularından biriydi. Dünyadaki en etkili Arap gazetecilerden biri olma özelliğini taşıyan Cemal Kaşıkçı, Bin Ladin ile söyleşi gibi birçok önemli habere de imza atmıştır. Hatta krallıkla arası o kadar iyidir ki resmî bir görev olan Suudi Arabistan İstihbarat Dairesi Başkanı ve Suudi Prensi Türki Bin Faysal’ın basın danışmanı olarak da görev yapmıştır. Bu dönemde Kaşıkçı, kraliyet lehine yazılar da kaleme almıştır. 2017’de Muhammed bin Selman’ın veliaht prens olmasıyla birlikte Kaşıkçı, Suudi Arabistan’ı terk ederek ABD’ye yerleşti. Böylelikle Kaşıkçı’nın muhalifliği bu süreçte başlamış oldu. Veliaht prensin izlediği birçok politikaya eleştiri yazıları yazan Kaşıkçı tam da bu yeni dönemde tehditler almaya başladı.

                                        [Kaşıkçı’nın hedef alındığı tehditlerden bir örnek]                                 
[Muhammed bin Selman ve Cemal Kaşıkçı]

Kaybedilen Prensler ve Muhalifler

Kraliyette Muhammed bin Selman’ın veliaht prens ilan edilmesi ve öncesindeki süreçte önemli değişiklikler meydana gelmiştir. Bunlardan en önemlisi iç siyasette daha liberal kararlar alınırken yurt dışında muhaliflerini ve rakiplerini yok etmekti.  Yeni veliaht prens için tehdit olarak görülmek için rakip bir prens olmaya da gerek yok, sadece muhalif olmak bile başlı başına yeterliydi.

Cinayete Giden Süreç

Cemal Kaşıkçı, ABD’de Washington Post’ta köşe yazıları yazmaktaydı. Bir konferansta tanıştığı Türk vatandaşı Hatice Cengiz ile kısa bir sürede evlilik kararı aldılar. Evlilik sonrası İstanbul’a yerleşmeyi düşünen çift bunun için ev almış ve evi yaşamaya hazır hale getirmişlerdi. Geriye kalan tek şey nikah işlemiydi. Nikah işlemleri için Fatih Belediyesi Evlendirme Dairesi’ne başvuran çift burada Kaşıkçı’nın ülkesinden bir bekarlık belgesi alması gerektiğini öğrendiler.

[Hatice Cengiz ve Cemal Kaşıkçı Fatih Belediyesi Evlendirme Dairesi’nde]

28 Eylül’de belediyeden çıktıktan hemen sonra bir taksiyle Suudi Arabistan İstanbul Başkonsolosluğu’na giden çift aralarında konuştu. Cemal Kaşıkçı katıldığı her konferansta Suudi yönetimini eleştiren konuşmalar yaptığı ve yazılar yazdığı için tedirgindi. Hatice Cengiz o günü SABAH gazetesine verdiği bir röportajda şöyle anlatmıştır: ”Evlilik için gerekli evrakı almak üzere konsolosluğa gitmemiz gerektiğini öğrendik. Cemal endişeliydi: “Bir şey olur mu acaba?” diye düşünüyordu.”

Hiç bekledikleri gibi olmamış aksine, Cemal Kaşıkçı içeride çok güzel bir şekilde ağırlanmıştı. Bu beklemediği tavırdan oldukça memnun kalan Kaşıkçı, neşeyle Konsolosluk’tan ayrıldı. 2 Ekim için gün veren görevliler, belgenin bu tarihte hazır olacağını, belirtilen tarihte gelip alabileceğini Kaşıkçı’ya iletmişlerdi. Kaşıkçı bu aradaki günlerde Londra’ya bir konferansa gitti. 2 Ekim tarihi geldiğinde Kaşıkçı, bir önceki ziyaretinde olduğu gibi nişanlısı Hatice Cengiz ile konsolosluğa gitti. Cemal Kaşıkçı bir önceki ziyaretinde karşılaştığı nezaketten dolayı artık rahattı fakat önceki ziyaretinde nişanlısına bir terslik olması halinde Yasin Aktay’ı araması gerektiğini söylemişti.

[Cemal Kaşıkçı’nın Son Görüntüsü]

Kapıda bekleyen Hatice Cengiz, mesai saati bitmesine rağmen eşinin çıkmamasından endişelenmiş ve Konsolosluk görevlisiyle konuşmuştu. Görevli mesainin bittiğini ve konsoloslukta kimsenin kalmadığını söyledi. Kaşıkçı o gün girdiği Konsolosluk’tan bir daha çıkamadı.

İftira Hazırlıkları

Cemal Kaşıkçı’nın Konsolosluk binasına girmeden önceki gün dikkat çekici bir görüntü emniyet güçleri tarafından ortaya çıkarılmıştır. Cinayet gününden bir gün önce resmî konsolosluk aracı Belgrad Ormanı’na girerken görülüyor. Cinayet sonrası ceset için uygun bir yer aranıyormuş hissi veren bu hamle, Türk İstihbaratı’nın dikkatini çekmişti.

2 Ekim günü sabah 03.15’te özel jetle gelen ilk infaz timi Atatürk Havalimanına iniş yapmıştı. Bir diğer jet de hemen ardından gelecekti. Bu infaz ekibinde adli tıp uzmanlarından üst düzey askerlere kadar herkes vardı ve hatta Kaşıkçı’nın amatör bir dublörü bile bulunuyordu. Bu dublörün amacı ise Kaşıkçı’nın canlı olarak konsolosluktan ayrıldığını kanıtlayıp Türk makamlarını suçlamaktı. İnfaz ekibinin liderlerinden olan Mahir Abdulaziz Mutrib, prensi kendisini savunurken zorda bırakacak olan yakın korumasıydı. Prensten habersiz herhangi bir işe girişmesi görevi gereği pek mümkün değildi.  

           [Muhammed bin Selman ve Yakın Koruması Mutrib]

Bu dublör girişiminin amatör olarak değerlendirilmesindeki sebep ise basit bir ayakkabı hatasından anlaşıldı. Bir diğer dikkat çeken nokta ise cinayetin işleneceği 2 Ekim günü tüm Türk konsolosluk çalışanlarının izinli sayılmasıydı. Büyük resme bakıldığında ciddi bir hazırlık görmek oldukça mümkün.

Dublör hamlesinden hemen sonra Başkonsolosluğun yaptığı açıklamalar da olayın Türkiye’ye mal edilmek istendiğini göstermektedir.

Cinayet ve Sıkıştırma

Cemal Kaşıkçı’nın Türk yetkililerle arasının iyi olduğu bir sır değildi. Özellikle yazılarında Türkiye’deki siyasi iklimi övmekten geri kalmamıştır. Hatice Cengiz’in Yasin Aktay’ı arayıp olayları anlatması ile resmî makamlar harekete geçmiştir. Bundan önce de istihbaratın takibinde olan Konsolosluk, ciddi hatalarla cinayetin reddedilmesini imkânsız hale getirdi. Türk makamları bu karmaşık durumu çözmek için başkonsoloslukta inceleme yapmak için resmî makamlardan izin istemiştir fakat Kraliyet’ten müspet bir cevap alamamışlardır. Türk makamlarının bir kez daha talepte bulunmasına kadar konsoloslukta ciddi bir temizlik girişimine başlandı. Suudi Arabistan’dan özel bir ekip kimyasal anlamda temizlik yapmış aynı zamanda da böcek (dinleme cihazı) araması yapmıştı. Bu aramada böcek ele geçirildiğini açıklayan Suudi makamları, birkaç gün sonra Türk ekiplerine izin verecek ancak önce cesedi konsolosluk binasından çıkarmaları gerekmekteydi. Bunu da planlamışlardı. Başkonsolos konutunun dokunulmazlığı olması sebebiyle buraya taşıyacaklardı. Bu taşıma işlemini kameralar kaydetmekteydi.

Minibüsten birkaç parça şeklinde taşınan paketler ve bavullar cesedin parçalandığını düşündürdü. Türk istihbaratının takibi taşıma işleminde kullanılan araçların Türk inceleme ekibinin konsolosluk binasına girmeden önce yıkamaya verildiğini ortaya çıkarmıştır.

Tüm hazırlıklar sonrasında Türk inceleme ekibine Prens’ten izin çıkmıştır ancak bir konuda şerh koymuşlardı. Şerhin konusu ‘Luminol’ idi. Luminol isimli madde ne kadar temizlenmiş olursa olsun bir yere bulaşan kanı özel mavi bir ışık eşliğinde ortaya çıkarmaktadır. Özellikle Luminol araması yapılmamasının istenmesi dikkat çekmiştir. Luminol ile yapılan aramalarda bunun sebebi ortaya çıktı. Konsolosluk içerisindeki birçok noktada kan izlerine rastlandı.

[Luminol aramasında ortaya çıkan kan izleri]

Başkonsolosluktaki aramalarda, bir gün sonra ülkeyi terk edecek olan Başkonsolos da hazır bulunuyordu.

Aramalardan sonra ortaya çıkan ses kayıtları da cinayeti doğruladı. Adli tıp uzmanı Muhammed Abduh et-Tubeyki ile yakın koruma Mutrib arasındaki konuşmalar cesedin nasıl acımasızca parçalandığının kanıtlarından biri olmuştur.

Çemberin bu kadar daralması ölümün doğrulanmasına sebep oldu. Dalga geçercesine yapılan bir açıklama ile Kaşıkçı’nın öldüğü doğrulandı.

Katili Belli Faili Meçhul

Tüm çalışmalar ve araştırmalar neticesinde Suudi makamları ölümü doğruladı. Türkiye’nin üzerine yıkılmak istenen bir cinayet başarılı bir biçimde bertaraf edildi. Bunda istihbaratın katkısı büyüktür fakat Suudi görevlilerin aleni hatalar yapması da ciddi katkılar sağladı. Bu kadar basit hataların yapılması Kraliyet’in içinde M.B. Selman karşıtı bir klikten bahsedilmesine yol açtı. Bütün bu gelişmelere rağmen uluslararası kamuoyunun üç maymunu oynaması neticesinde Muhammed bin Selman hiçbir bedel ödememiştir. Cinayetin tek takipçi ülkesi olan Türkiye de bu davayı kendisi açısından kapatmış ve normalleşme adımları çerçevesinde Suudi Arabistan’a devretmiştir. Netice itibariyle bir gazeteci, katil zanlısı belli olmasına rağmen faili meçhule kurban gitmiştir.

KAYNAKÇA

İlginizi çekebilecekler

İnternet sitemizden en verimli şekilde faydalanabilmeniz için "ÇEREZ" kullanıyoruz. Toplanan verilerle ilgili düzenlemelere internet sitemizde yer alan Gizlilik Politikasından ulaşabilirsiniz. Kabul et. Detaylar