PARLAMENTER SİSTEM VE CUMHURBAŞKANLIĞI HÜKÜMET SİSTEMİ
Parlamentarizm veya parlamenter sistem kısacası bir devlette yürütme organının, yasama organı tarafından denetlenerek aksiyon almasını sağlayan demokratik bir yönetim sistemidir. Bu tanımlama doğrultusunda akıllara gelen soru, doğal olarak, başkanlık sistemi veya yarı başkanlık sistemi demokratik değil midir olarak karşımıza çıkıyor. Cevap ”Hayır, bu üç yönetim sistemi de demokratiktir” olacak. Birbirinden farklı bu yönetim sistemleri birçok farklı ülkede, pek çok farklı biçimde yürütülmektedir. Türkiye’de 16 Nisan 2017 yılında gerçekleşen halk oylaması sonucu onay alan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ise yürürlüğe girdiği günden bugüne sürekli tartışmaların hedefi oldu. Tabii ki bunun birçok farklı sebebi var. Bunların en başında gelen tartışma ise ülkenin başkanının (Cumhurbaşkanı) bir siyasi parti üyesi olma meselesidir. Bu mesele birkaç farklı boyutta ele alınmasına rağmen en çok tartışılan konu, halkın seçtiği cumhurbaşkanının bütün toplumu temsil etmesi gerekirken bir siyasi parti üyesi ve hatta genel başkanı olarak belirli bir kesimin temsiliyetini daha fazla kapsama alanına almasından kaynaklandığını söyleyebiliriz. Partili cumhurbaşkanının olduğu bir yönetim sisteminde toplumsal bir objektiflik beklemek pek mümkün gözükmüyor. Mevcut sistemde cumhurbaşkanı bir konuşma yaparken kürsüde hangi sıfatla orada bulunduğunu anlamak dahi güçleşiyor. Partisinin genel başkanı olarak partililere mi, yoksa cumhurbaşkanı olarak bütün topluma mı sesleniyor? Böyle açık uçlu bir sorunun varlığı da demokratik olarak bu sistemi hangi konuma koymak gerektiğini anlamayı güçleştiriyor.
Bu durumun yanı sıra Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin, halk oylaması öncesi, oy toplamak için kamuoyuyla paylaşıldığı dönemde en çok vurgu yapılan nokta ”kuvvetler ayrılığı ilkesi” idi. Öncesinde Türkiye’de uygulanan parlamanter sistemde yer alan kuvvetler ayrılığı bir yana kuvvetler birliğinin tek bir zümrenin bile değil, sadece ve sadece tek bir kişinin elinde toplanması da bu sistemin tartışılmaya en çok meyil veren konularından birisidir. Ayrıca aynı propaganda döneminde pozitif olarak öne sürülen bir diğer konu ise Cumhurbaşkanının Yüce Divan önünde yargılanabilirliği hususuydu. Anayasa’nın 105. maddesine göre;
Cumhurbaşkanı hakkında, bir suç işlediği iddiasıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi üye
tamsayısının salt çoğunluğunun vereceği önergeyle soruşturma açılması istenebilir. Meclis, önergeyi
en geç bir ay içinde görüşür ve üye tamsayısının beşte üçünün gizli oyuyla soruşturma açılmasına
karar verebilir.
Mevcut sistemde mecliste yer alan 600 milletvekilinin salt çoğunluğu sağlaması durumu ise en az 301 milletvekilinin önerge vermesiyle gerçekleşebilir. Yani günümüzde TBMM’de sandalye sahibi olan vekil sayısına baktığımızda Cumhur İttifakı mevcut durumda 337 milletvekiline sahip durumda. Bu açıdan Cumhurbaşkanı’nın işlediği herhangi bir suç için değil Yüce Divan’da yargılanması, yeterli sayıda vekile ulaşılamaması sebebiyle önerge dahi verilemiyor. Bu durumun başlıca nedeniyse milletvekili seçimiyle cumhurbaşkanlığı seçiminin aynı günde gerçekleşmesi olarak yorumlanmaktadır. Haliyle seçmen partili cumhurbaşkanına verdiği oyun aksi yönünde bir hareket yaparak Meclis için farklı bir tercih kullanmayacaktır. İşleri içinden çıkılmaz bir hâle, tek kişinin hakimiyetine dönüştüren durum da buradan kaynaklanıyor.
Konuyla ilgili daha fazla bilgi almak için: ( https://www.anayasa.gen.tr/neverland.htm Kemal Gözler, Cumhurbaşkanlığı Sistemi Mi, Başkanlık Sistemi Mi, Yoksa Neverland Sistemi Mi?)
MUHALEFETİN PLANI NE?
Muhalefet partileri 16 Nisan 2017 tarihinden bugüne Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni ”ucube sistem” olarak adlandırdı ve bu sistemin Türkiye için yarardan çok zarar getireceği yönünde açıklamalarda bulundu. Özellikle son bir yıldır sistemin artık yürütülebilir olmaktan çok uzak olduğunu dile getiren muhalefet, seçim sonrası planlarını adını ”Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” olarak belirledikleri sisteme yöneltti. Bu doğrultuda birçok parti birbirleriyle görüşme gerçekleştirdi. Gerçekleşen görüşmeler sonrası yapılan açıklamalarda parti liderlerinin üzerinde hemfikir oldukları en önemli başlık ise tek adam sistemini tarihin tozlu raflarına atmak olduğu anlaşılıyor. Ana muhalefet partisi CHP’den isimlerin verdiği demeçlerde geçilmek istenen sistem aşağı yukarı belli olsa da tam tablonun henüz açıklandığını söyleyemeyiz. Güçlendirilmiş parlamenter sistemin eski parlamenter sistemden ne gibi farkları olduğu da ayrı bir merak konusu. Bu konuda CHP Genel Başkan Yardımcısı Muharrem Erkek, DW Türkçe’ye “önceden çok iyi bir sistem vardı da onu değiştirdiler” demediklerini ifade ederek, şunları söylüyor:
“Güçlendirilmiş Parlamenter Sistemin geçmişten farkı, hem Meclis güçlü olacak, siyasi merkez olacak ve hükümeti etkin biçimde denetleyecek hem de Bakanlar vasıtasıyla hükümet yetki ve sorumluluklarıyla güçlü olacak. Önceden kısmen istikrar tartışmasına neden olan unsur hükümetin kurulmasının zorluğu ve düşürülmesinin görece kolaylığıydı.”
Peki bu 6 muhalefet partisi kimlerden oluşmakta?
- Cumhuriyet Halk Partisi
- İYİ Parti
- Saadet Partisi
- Demokrat Parti
- Gelecek Partisi
- DEVA Partisi
Bu partilerden özellikle DEVA Partisi, son dönemde diğer partilerle yaptığı sık görüşmelerle öne çıkmakta. DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın geçtiğimiz günlerde yaptığı basın açıklamasında hedefledikleri güçlendirilmiş parlamenter sistemi duyurdu. Yaptığı açıklamada “güçlendirilmiş parlamenter sistem” çalışmasını tamamladıklarını belirterek, “Taraflı Cumhurbaşkanlığı sisteminin önemsizleştirdiği Meclisimize itibarını iade edeceğiz. Yürütmenin yasama üzerinde kurduğu tahakkümü kıracağız. Meclisin yasama ve denetleme fonksiyonlarını etkin bir şekilde yerine getirmesini sağlayacağız.” dedi.
Babacan’ın da yaptığı açıklamada görüldüğü üzere, güçlendirilmiş parlamenter sistem için mesai harcayan partilerin yaptıkları açıklamalarda özellikle vurguladıkları konu yasama, yürütme ve yargının birbirlerinden bağımsız halde işleyebilmesi. Kuvvetler ayrılığı ilkesinin rafa kaldırıldığı bu sistemin ülkemiz adına büyük zararlara yol açtığı ise muhalefet tarafından topyekün savunuluyor. Partiler arası görüşmeler bu şekilde devam ederken önümüzdeki günlerde altı partinin genel başkanlarının birlikte kameralar karşısında açıklama yapması da bekleniyor.
ERKEN SEÇİM VEYA 2023 SEÇİMİ
Eylül ayında Halk TV ekranında açıklamalarda bulunan İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in ‘‘Cumhurbaşkanlığına aday değilim, başbakanlığa talibim” sözü sonrasında Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayının kim olacağı konusu yeniden gündemde sıkı bir şekilde tartışılmaya başlandı. Akşener’in yaptığı açıklama öncesi CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da seçime girecek Miller İttifakı adayının nasıl bir profile sahip olacağına yönelik bir açıklamada bulunmuştu. Kılıçdaroğlu’na göre Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı ”Temiz bir adam olacak, vatandaşlar arasından ayrım yapmayacak, nefsine hâkim olacak, ‘güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçmeyeceğiz’ demeyecek, yolsuzluklar konusunda dikkat edecek.”
Verilen bu demeçler ve kamuoyunda artık sıkça dile getirilen erken seçim beklentisi, seçmenlerin de gündemini ister istemez Millet İttifakı adayına yöneltmesine yol açıyor. Sokakta ve sosyal medyada sürekli öne çıkan iki isim mevcut. Bunlardan birincisi İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, diğeri ise Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş. Farklı anket şirketlerinin gerçekleştirdiği kamuoyu yoklamalarında Erdoğan’a en çok yaklaşan ve bazı anketlere göre de ilk turda Erdoğan’ı mağlubiyete uğratması beklenen iki isim ise bu konu hakkında açıklama yapmaktan kaçınıyorlar. Yavaş’ın geçtiğimiz aylarda çıktığı bir televizyon programında ”Böyle bir hedefim yok.” açıklaması sonrası oklar yine partilerin genel merkezine döndü. Akşener’in başbakanlığa aday olduğunu söylemesi ve Kılıçdaroğlu’nun tarafsız ve güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçiş için çaba göstermesini bekledikleri cumhurbaşkanı tanımlaması ise acaba kendisinin mi aday olacağı sorusunu peşinde getiriyor.
Kimin aday olacağı tartışması bir yana, Türkiye’de uzun bir süre sonra bu kadar çok partinin tek bir amaç uğrunda ortak akılla hareket etmesi bile Türk demokrasisi için umut vadediyor. Yazının başlığında sorduğum Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem hayal mi sorusu ise partilerin doğru stratejiler atmasıyla hayal olmaktan çıkıp gerçeğe dönüşmeye müsait olup olmadığını bizlere gösterecek. Güzel yarınlara uzlaşı ve anlayışla varacağımıza inanıyorum. Yine inanıyorum ki millet egemenliğine dayanan bir sistem, her hâlükarda tek kişinin bağlayıcılığına nispeten çok daha iyi bir demokrasiyle bizleri buluşturacaktır. Umuyorum ki doğru bir ittifak adayı ile bu plan gerçekleştirilecek ve bizlere liyakatten, haktan ve hukuktan beslenen yarınlar kalacaktır. Temennim tam olarak bu yönde.
KAYNAKÇA:
https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.2709.pdf
https://www.dw.com/tr/g%C3%BC%C3%A7lendirilmi%C5%9F-parlamenter-sistem-nedir/a-55701191
https://www.aykiri.com.tr/kemal-kilicdaroglu-cumhurbaskani-adayini-ilk-kez-tarif-etti/13877/