KAN KAYBEDİYORUZ: TÜRKİYE’DE TARIMIN ÇÖKÜŞÜ

Yazar: Öykü Simay ŞAĞBAN

Çiftçisinden köylüsüne, iş insanından akademisyenine, bürokratından siyasetçisine kadar herkesin ortak düşüncesi aynı; Türkiye’de tarım can çekişiyor. Özellikle son zamanlarda tarımda yapılan ithalatlar büyük oranda ihracatların gerisinde kaldı. Durum böyle olunca da gıda ürünlerinde birçok zamla karşılaşıldı, özellikle gıda fiyatlarına gelen yüksek düzey zamlarda sadece yanlış tarım stratejileri değil pandemi süreci de etkili oldu. Peki, ya neden tarımda makineleşme ve politikalar gelişmiyor ve neden tarım Türkiye’de can, kan kaybediyor?


NELERİ KAYBETTİK?

Tarımda kaybedilen fiziksel gücü ve yanlış makineleşmeyi anlamak hatta çiftçilerin ve köylünün değerini daha iyi anlayabilmek adına ilk olarak tarımın geçmişine bakmak gerekiyor aslında. Konuyu doğru anlayabilmek ve günümüzdeki kötü senaryoya geniş perspektiften bakabilmek için Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğu ilk dönemlere gitmemiz gerekiyor. Evet, Türkiye Cumhuriyet ilk kurulduğu yıllarda tarım oldukça iyi bir yöndeydi. Burada sadece halkın tek gelir kaynağının tarım olduğu için iyi yönde olduğunu düşünmeyin.

KAYBIN NEDENLERİ

İlerleyen zamanlarda o kadar çok şey değişti ki özellikle son 10 yılda. Sadece insanların fikirleri mi değişti? Yoksa tarımda da siyasileşme, devlet yapısı ve sistem değişikliklerinden doğan karışıklıklar mı meydana geldi? Kimilerine göre insanların artık büyükşehirlere taşınmasıyla ve yerel halkın köylerde ekonomik nedenlerden dolayı kalamayışından kaynaklanan problemler yüzünden tarım kötü hale geldi. Kimilerine göre de devletin tarımda çiftçiye yeterince destek verememesinden, tarımda yanlış kooperatifleşmeden, tarım politikalarının yeterli olmamasından gibi kamu kaynaklı sebeplerin olduğu kabul edildi.

Aslına bakılırsa halk ve ziraat uzmanları tarafından ortaya atılan iki farklı görüş de tarımı negatif yönde etkiledi. Şu an da uygulanan ya da daha önce uygulanmış olan tarım politikalarına bakılmaksızın aslında en temel problemin Türkiye’nin zengin doğal kaynaklarının tanınamaması ve hatta buna ek olarak yanlış arazi kullanımının da baş gösteriyor olması. Bu temel sorunun başında da aslında yine eğitim sistemi geliyor.

PROBLEMİN TEMELİ

Sistemler çok önemlidir. Örneğin, siz bir mühendis olmak istiyorsunuz ve puanınız diğer mühendislik alanlarına yetmediği için belki de istemeyerek sırf açıkta kalmamak ve sınav stresini tekrardan yaşamamak adına ziraat mühendisliğine gidiyorsunuz. Oysaki Batı ya da Doğu Avrupa ülkelerinde bu durum tam olarak böyle değil. Onlarda ziraat fakültelerine ve veterinerliğe verilen değer daha fazla ve eğitmenleri bu konularda gerçekten çok bilgili. Oradaki bir ziraat mühendisi öğrencisi arazi yapısını, toprak çeşitlerini, coğrafi şartları daha iyi ve deneyimleyerek öğrenmek adına hep arazide, hep laboratuvarlarda çalışıyorken, bizim öğrencilerimiz hiç toprağa dokunmadan bile çoğu zaman bir tez yazarak mezun oluyor genelde.

Sonuç olarak, ülkemizde gerek ziraat fakültelerinin, gerekse bölüm sayılarının fazla olması ve mezun olan öğrencilerin işsiz kalmasının giderek artması büyük sorunlar yaratmaktadır. Bunun yanında öğrenim süresi 4 ile 5 yıl arasında, toplam ders yükü de 120 ile 185 kredi arasında değişiyor. Hatta mezunlarına verilen ünvanların bile üniversiteden üniversiteye “Ziraat Yüksek Mühendisi” veya “Ziraat Mühendisi” olarak sürekli değiştiğini görmekteyiz. İşte, bu süreçteki tüm bu dalgalanmalar bile kalitemizi ve tarımın gidişatını oldukça etkilemektedir. Artık bu dalgalanmalar durulmalı ve tarımsal öğretim programımıza bir stabilite kazandırılmalıdır.

DIŞA BAĞIMLILIK

“Peki, ya gerçekten esas sorun bu mu?” ya da “Ne yapalım köyde oturup, köy toplumu olarak mı kalalım?” dediğinizi duyar gibiyim. Evet, bu yukarıda anlattıklarım sadece problemlerin en temellerinden birkaçı. Diğer büyük temel problemimiz ise dışa bağımlılık durumumuz ve genellikle dış ticaret piyasasındaki ihracat oranlarımızda sattığımız ürünlerin piyasada ekonomik olarak değeri düşük ürünleri satıyor olmamız; buğday, mercimek gibi. Fındık gibi ve bazı tarımsal fiyatları yüksek ürünleri bu konunun dışında tutuyorum ama genel olarak Türkiye’nin dış ticarette ihracatına baktığımızda unlu mamul ürünlerinin (Dünya ticaretinde fiyatları düşük olan) daha çok satıldığını görmekteyiz artık.

Bknz.

2019 Yılında En Çok İhracatı Yapılan Organik Ürünler
ÜRÜN ADIMİKTAR (ADET)MİKTAR (TON)TUTAR ($)% MİKTAR% TUTAR
BUĞDAY VE BUĞDAY ÜRÜNLERİ 31.194,5311.913.987,2641,15,86
MEYVE VE MEYVE ÜRÜNLERİ 16.733,9265.242.625,0022,0532,12
ÜZÜM VE ÜZÜM ÜRÜNLERİ 9.536,3127.895.275,6612,5613,73
İNCİR VE İNCİR ÜRÜNLERİ 6.895,8640.306.275,009,0819,84
FINDIK VR FINDIK ÜRÜNLERİ 4.440,7631.964.563,275,8515,74
KAYISI VE KAYISI ÜRÜNLERİ 3.744,1014.727.473,004,937,25
SEBZE VE SEBZE ÜRÜNLERİ 1.146,611.694.270,521,510,83
DİĞERLERİ 850,032.198.960,801,121,08
MISIR 815,382.983.475,421,071,47
ZEYTİN VE ZEYTİN ÜRÜNLERİ 178,22394.232,080,230,19
BAHARATLAR 137,751.850.383,930,180,91
SÜT VE SÜT ÜRÜNLERİ 105,53129.053,190,140,06
ANTEP FISTIĞI 85,871.566.455,260,110,77
KANATLI ÜRÜNLERİ 39,4689.979,740,050,04
YUMURTA615.427 184.628,09 0,09
TOPLAM615.42775.904,32203.141.638,22100100
KAYNAKhttps://www.tarimorman.gov.tr/Konular/Bitkisel-Uretim/Organik-Tarim/Urunlerinin-Ithalat-Ve-Ihracati

Durumun böyle olmasının sebebi de tohumların %70’ini dışardan alıyor olmamız; buğday, mısır, pirinç, çay, soya fasulyesi, mercimek, pamuk, saman, gübre ve daha nicelerini. Bu noktada ise durumu şöyle açıklığa kavuşturabiliriz, özellikle son yıllarda Türkiye olarak tarımsal ürünlerimizi enflasyon için ithalata kurban ediyoruz. Böylece günün sonunda enflasyonu ithalat ile terbiye etmemiz bize pahalıya patlıyor. Hatta sadece günü kurtarmış oluyoruz. Hal böyle iken geriye baktığımızda gün sonunda verilen işçi emeklerinin, çiftçi emeklerinin, sulama borularının, ileri düzey makineleşmenin hiçbir önemi kalmamış oluyor ve enerjiyi fiziksel olarak boşa harcamış oluyoruz.

Photo by Lukas from Pexels
Görsel: Lukas from Pexels

Tabii bir de her konuda olduğu gibi güçlü tarım ülkelerinin yani burada bahsetmek istediğim tarımdan yüksek gelir elde eden ülkelerin bunu başarmadaki ilk sebebinin sağlam ve destekleyici tarım politikalarının olmasından geliyor. Artık klasikleşmiş Hollanda örneğini vermek istemiyorum, çünkü burada tüm insanlar hatta konu hakkında araştırma yapmamışlar bile Hollanda örneğinde onların sadece paralarının olduğu, makineleşme süreçlerinin daha verimli olduğu gibi bilinen sebepleri savunacaktır. Fakat Hollanda örneğinde Hollanda’nın tarımda bu kadar iyi olmasının sebebinin başında liyakat gelmektedir. Yani güçlü tarım stratejileri liyakat da doğru attıkları adımlardan dolayı başarılıdır.

PEKİ YA TÜRKİYE?

Türkiye’de tıpkı her alanda olduğu gibi bu hassas tarım konusunda bile liyakat yok ve daha da kötüsü bu sektörde çalışan insanların yok denecek derecede az paraya çalışması ve emeklerinin sömürülmesi. Bu konuda sadece işçi ve çiftçinin değil birçok ziraat mühendisinin de hak ettiği maaşlardan daha düşük ücretlere çalışıyor olması söz konusu. Maalesef ki bizi tarımda ileri taşıyamıyor.

KAYNAKÇA

  • Güneş, T. (1996). Dünyada Tarım Ekonomisi Eğitimindeki Değişimler ve Türkiye’deki Durum. Türkiye 2. Tarım Ekonomisi Kongresi, s. 1-12. 4-6 Eylül 1996. Adana.
  • Taluğ, C. (1994). Tarımsal Dönüşüm ve insan Kaynağı Geliştirme. Tarım Haftası 94 Sempozyumu:  Tarımsal Yapı Dönüşüm ve Strateji Arayışları.
  • Tarım Orman ve Köy İşleri Bakanlığı. (1997). I. Tarım Şurası Sonuç Raporu. 25-27 Kasım 1997. Ankara.
  • Ülger, P ve Gönülol, E. (2006). Tarımsal Yüksek Öğretimde Yeniden Yapılanmanın Gereği. Tekirdağ Ziraat Fakültesi Dergisi 3.

İlginizi çekebilecekler

Bir yorum bırak

* Bu formu kullaranak, internet sitemize sağlamış olduğunuz datanın (örn. mail adresi) tarafımızca saklanmasını kabul etmiş oluyorsunuz.

İnternet sitemizden en verimli şekilde faydalanabilmeniz için "ÇEREZ" kullanıyoruz. Toplanan verilerle ilgili düzenlemelere internet sitemizde yer alan Gizlilik Politikasından ulaşabilirsiniz. Kabul et. Detaylar