Yaşayan Değil Hayatta Kalan Bir Gençlik
Ekonomik kriz sadece cüzdanlarımızı değil, hayallerimizi de boşaltıyor. Kiralar yükseliyor, temel ihtiyaçlara erişim bile lüks haline geliyor. Çalışıyoruz ama ne için? Maaşlarımız geleceğimizi değil, geçmişimizin borçlarını ödüyor. Bu, yalnızca bir ekonomik kriz değil; aynı zamanda bizi her geçen gün daha fazla tüketen bir umut krizi artık.
Bir yandan işsizlik, diğer yandan güvencesizlik… Mezuniyet törenlerinde taktığımız kepler, çok geçmeden ağır bir hayal kırıklığına dönüşüyor. İş bulamayan gençler, düşük ücretlere mahkum edilen emekçiler… Biz bu ülkede yaşamayı değil, hayatta kalmayı öğreniyoruz.
Sosyal Yalnızlık ve Psikolojik Çöküntü
Toplum, sosyal medya sahnesine dönüşmüş durumda. Herkesin mutluluğunu sergilediği bu büyük tiyatroda, biz arka planda yetersizlik hissiyle kıvranıyoruz. En büyük başarımız, başkalarının hayatlarını izlemek olmuş gibi görünüyor. İçimizdeki boşluk, yukarı kaydırdığımız hiçbir video ile dolmuyor.
Sosyal medya, biz gençlerin hayatına yalnızca dijital bir bağlantı değil, aynı zamanda bir tür yalnızlık da getiriyor. Her an yeni bir başarı, yeni bir tatmin arayışı, her paylaşılan “mükemmel” hayat başka bir kaygıyı, başka bir kıyaslamayı doğuruyor. Artık kimse gerçek yaşamın zorluklarıyla yüzleşmiyor. Bunun yerine, sosyal medya, daha hızlı bir yaşam biçimi, daha kolay kazanılan para ve daha kısa yoldan elde edilen “başarı” vaat ediyor. Hızla para kazanmak için pek çok genç, illegal veya etik ahlak değerlerinden uzak kazanç arayışlarına girebiliyor. Bu, kişiye kısa vadede belki maddi bir tatmin sağlasa da, ahlaki değerlerin hızla erozyona uğramasına yol açıyor. Çalışmadan kazanma, doğruyu yanlıştan ayırt etmeden hızlıca para kazanma hayali, gençlerin içsel değerlerini ve kimliklerini derinden etkiliyor.
Hızla değişen dünya ve sosyal medyanın etkisiyle değerler eriyor, doğru ve yanlış arasındaki çizgi giderek daha belirsizleşiyor. Gençler, her geçen gün daha fazla kendini yabancı hissediyor. Bu durumun tek sorumlusu sosyal medyada bize sunulan tozpembe hayatlar değil tabii ki. Ülkede tavandan tabana sirayet eden ahlaki yozlaşma, çürüyen adalet ve yozlaşan sistemle birleşince, gençliğin mental sağlığı giderek bozuluyor. Ancak unutulmamalı ki, bu yalnızlık ve çöküş sadece bir jenerasyonun değil, aynı zamanda bir ülkenin yaşadığı derin bir boşluğun yansımasıdır.
Ahlaki Yozlaşma ve Çürüyen Adalet
Türkiye, bir yandan gençlerini umutsuzluğa iterken, diğer yandan adalet ve ahlak kavramlarını içten içe çürütüyor. Torpil ve kayırmacılık, liyakatten daha değerli hale geldi. Bir hakka erişebilmek için haklı olmak değil, güçlü veya bağlantılı olmak gerekiyor. Bu yozlaşmış düzenin kurbanı ise sadece gençler değil; bu toprakların geleceği.
Ahlaki değerler hızla erozyona uğruyor. Yolsuzluklar, rüşvet skandalları, hukukun üstünlüğünün hiçe sayılması… Bu tablo, adaletin vicdanını kaybettiğini gösteriyor. Gençler olarak bu çürümüşlüğün içinde sıkışıp kaldık. “Böyle gelmiş, böyle gider” diyenlerden olmak, teslim bayrağını erkenden çekmek bizden önceki kuşaklardan hiçbir farkımız olmadığına kanıt olmaktan başka hiçbir işe yaramaz.
Adaletsiz Bir Düzenin Kıskacında
Bu ülkede diploma, artık sadece çerçevelenecek bir kağıttan ibaret. Liyakatsizliğin hüküm sürdüğü, adaletin sağlanmadığı bir toplumda, “okuyup adam olma” masalına inanmak ne kadar mümkün? Biz “daha iyi bir hayat” vaadiyle büyütüldük, ama gerçeğimiz hayal kırıklıklarıyla dolu.
Hükümet, gençlerin sesine kulak vermekten çok uzak. Eğitimde fırsat eşitliği sağlanmıyor, gençlerin önüne konan fırsatlar ise ancak torpille elde edilebiliyor. Bize “sabredin” diyorlar, ama biz sabrımızın sonuna geldiğimizi biliyoruz. Değişimin sabırla değil, mücadeleyle olacağını unutmamamız gerekiyor.
Hayaller ve Mücadele Arasında Sıkışmış Bir Gençlik
Bizler yalnızca ekonomik krizlerin değil, aynı zamanda hayal kırıklıklarının da çocuklarıyız. Bize öğütlenen düzen; çok çalışmamızı, başarılı olmamızı, sistemi kabullenmemizi istedi. Bu sistem ise bizim gibi gençleri sadece köşeye sıkıştırıyor. Gözlerimizi umutla açtığımız her gün, sistemin yeni bir hilesiyle kapanıyor.
Ahlaki yozlaşmanın, adaletsizliklerin ve ekonomik yıkımların gölgesinde hayatta kalmaya çalışırken, bizden sadece sabır bekleniyor. “Şükür bugünümüze, sabredin daha iyi olur” diyenlere kulak asmak en kibar tabirle aklımızla alay etmekten başka bir şey değildir.
Umut, Mücadelede Saklıdır
Her şeye rağmen, bu ülkenin gençleri olarak umutluyuz. Umut etmek, mücadele etmektir. Pes etmek yok; çünkü bu ülkenin geleceğini biz inşa edeceğiz. Daha iyi bir Türkiye hayalimizden vazgeçmiyoruz. Biz, hayallerimiz göç etmeden bu ülkeye kök salmak istiyoruz.
Mücadele edeceğiz. Adalet için, liyakat için, hak ettiğimiz hayat için… Çünkü biz; kendinden önceki nesilden daha fakir bir nesil olarak anılmak değil, hayallerini gerçekleştiren bir gençlik olmak istiyoruz. Bu ülkenin karanlığını ancak biz aydınlatabiliriz. Biliyoruz ki, karanlık ne kadar yoğun olursa olsun, bir kıvılcım yeter.
Biz kıvılcım olmaktan korkmuyoruz. Çünkü bu ülkenin geleceği biziz. Çünkü umut biziz.