MADEN HAVUZU PATLAMASI: ŞEBİNKARAHİSAR’A KULAK VER

Yazar: Zeynep AKINCI

Taşıyla, toprağıyla, vadisiyle, deresiyle, bin bir çeşit güzelliği, bin bir noktasında barındıran kıymetli yurdumuzun başı dumanlı bu sıralar. Başta ekonomi olmak üzere birçok konuda sıkıntıların art arda geldiği bir dönemden geçiyoruz. Bu zorlu döneme özgü olmamakla birlikte, özellikle son on senedir artık gözle görülebilir bir hale gelen çevresel kirlenmeler, geçtiğimiz kasım ayında kendini bir hayli tehlikeli bir vaziyette gösterdi. Kimimizin ana akım medyanın belki de haber niteliği taşımadığı(!) gerekçesiyle halkla paylaşmadığı, bu sebepten de sosyal medya aracılığı ile öğrendiğimiz bu facia, kimimizin karşısına belki de ilk kez bu yazıda çıkıyor. O zaman bu felakete kulak vermenin şimdi tam sırası.

Giresun’un Şebinkarahisar ilçesine bağlı Yedikardeş köyü sınırlarında bulunan NESKO Madencilik Şirketi’nin bir çinko, bakır ocağı ve zenginleştirme tesisi bulunmaktaydı. Bu şirket uzun zamandır bu noktada faaliyetlerini sürdürmekteydi. İlk ÇED raporu onayı aldığı sene ise 2007 idi. Yani artık o bölgede bilinen bir şirket olmuştu.

Maalesef 18 Kasım günü içinde oldukça zararlı maddelerin bulunduğu bir atık havuzu büyük bir patlamaya sebep oldu. Net olmamakla birlikte yaklaşık 4 bin 500 tondan fazla kimyasal atık çevreye hızlı bir şekilde yayıldı. Öyle ki, zehirli atıklar baraja kadar ulaştı. Tarım alanlarının ve içme sularının kullanılamaz hale gelmesinin yanı sıra Karadeniz’in sıra dışı güzellikleri de bu felaketten payını aldı. El değmemiş güzellikleriyle vatanın incisi bu bölgemiz, bırakın el değmemişliğini, umarsızca, önünü arkasını düşünmeden, alınan aceleci ve sermaye odaklı kararlarla göz göre göre kurban ediliyor.

Peki ya çaresiz halk?

Yüzyıllardır doğanın kucağında, tabiattan beslenen ve hatta tabiatla beslenen, çiçeğinden böceğine her türlü canlı varlığı kendinden bir parça bilen yöre halkının yaşadığı acıyı anlatmak ise oldukça güç. Yetkililer tarafından sözde ‘sızıntı’ olarak adlandırılan bu büyük patlamaya ilişkin yapılan açıklamaları yöre halkı yeterli bulmuyor. Çünkü ne yazık ki, birkaç cümleyle açıklanıp telafi edilecek bir olayın çok ötesinde. Sadece tarımı, toprak alanlarını, ürünleri etkileyen bir felaket olmamakla birlikte, içinde birtakım kanserojen maddelerinin de bulunduğu ve solunum yoluyla bile zarar oluşturabileceği yapılan ilk çalışmalarda tespit edilmiş. Yani ihmaller zincirinin neticesi işte bu kadar ağır. Görseller ise içler acısı.

Felaketlerin İzinde

Fakat bu onların sebebiyet verdiği ilk felaket olmadı. 2018 yılında benzer bir patlama yine gerçekleşmişti. Bilançosu ise ağırdı. 8 milyona yakın balık ölmüştü. Dile kolay; 8 milyon nefes, 8 milyon canlı. Ekosistemin bu denli tahribine karşın, ne yazık ki, ÇED raporları hep onay aldı. Bunca ihmale, bunca vahşi kullanıma rağmen.

Esasında şaşırmamak lazım çünkü 1993-2019 yılları arasında verilen ÇED Gerekli Değildir kararının sektörel dağılımına baktığımızda, petrol ve madencilik alanı %49 gibi çok büyük bir rakamla başı çekiyor. Madem bütün bu şirketlerin doğayı önceleyen, tahribi en aza indiren ve dikkat ve özen yükümlülüğünü taşıma garantisi veren ekosistem yanlısı(!) projeleri vardıysa ve üstüne üstlük onay aldılarsa bu vaziyeti kim izah edebilir?

Şebinkarahisar Yedikardeş Köyü Derneği Başkanı Serkan Çiftci, “Bu konuda geçmişten bugüne kadar yöre halkı, sivil toplum kuruluşları ve tüm çevre bilincine sahip olan duyarlı insanlarımız tarafından yapılan sözlü ve yazılı uyarılar, tüm yazılı başvuruların dikkate alınmaması sonucu bu çevre felaketine sebebiyet verilmiştir. Çevre Kanunu ve ilgili mevzuat hükümlerine riayet etmeden yapılan kontrolsüz madencilik, cevher işleme ve bilinçsiz depolama sonucu bu felaketin geleceği açıkça ortada olduğu halde görevli, yetkili ve sorumlular gereğini yapmadıkları için bölgedeki tüm flora, fauna zarar görmüş ve topraklarımız, bitki örtümüz ve sularımız zehirlenmiştir” ifadelerini kullandı.

İlgili bakanlık şirkete 12 milyon 71 bin 949 lira ceza yazarak faaliyetini sonlandırdı. Keşke bütün bunlar yaşanmadan gerekli önlemler en başında alınabilseydi. Keşke o raporlar hiçbir şekilde onaylanmasaydı. Kirleten öder ilkesi kapsamında başa çıkılmaya çalışılan çevre problemleri aslında durumu tamamen maddi boyutlara taşımış durumda. Zira maddi gücü olan herkes, canlı veya cansız bütün çevreyi tahrip edebilme potansiyelini kendinde görebiliyor ve böylece ‘nasıl olsa öderim!’ mantığıyla taşı toprağı talan edip, parasını da ödeyip ortadan kayboluyor. Bu sistemin artık işe yaramadığı aşikâr. Ancak ihtiyatlılık ilkesi veya önleme ilkesi gibi zararsız olduğu kanıtlanmamış konularda zararlı etkiler varmış gibi davranan ve gereken bütün önlemleri eksiksiz olarak alan yöntemler etkin hale getirilmelidir. Ve umarım, bu çevresel felaket yetkili merciler için bir dönüm noktası olur. Çünkü bunlar kader değildir; toprağımız, suyumuz ve yaşam alanlarımız vahşi madenciliğe feda edilmemelidir.

BKZ. Yaşanan olayla ilgili TEMA Vakfı’nın hazırladığı kısa bir video.

Haber Kaynakları

İlginizi çekebilecekler

Bir yorum bırak

* Bu formu kullaranak, internet sitemize sağlamış olduğunuz datanın (örn. mail adresi) tarafımızca saklanmasını kabul etmiş oluyorsunuz.

İnternet sitemizden en verimli şekilde faydalanabilmeniz için "ÇEREZ" kullanıyoruz. Toplanan verilerle ilgili düzenlemelere internet sitemizde yer alan Gizlilik Politikasından ulaşabilirsiniz. Kabul et. Detaylar