Yaşantımızın her noktasında kullandığımız ve vazgeçilmezimiz olan enerji kaynakları, tüketim toplumuna dönüşen dünya nüfusunda daha fazla tüketme alışkanlığı ile birlikte büyük bir enerji ihtiyacı ortaya çıkarttı. Küreselleşen dünyada ülkeler arasında artan ucuz enerji rekabeti, ucuz ve geniş alanlarda kullanılabilen nükleer enerjiye olan yönelimi arttırmıştır. Nüfusunda büyük bir artış olan ve sanayi yönünden gelişmekte olan Türkiye, gün geçtikçe daha fazla enerji kaynaklarına ihtiyaç duymaktadır. Türkiye, geçtiğimiz yıllarda dışa olan enerji bağımlılığını azaltarak nükleer enerji santralleri kurmak için ilk adımlarını atmıştı. Peki Türkiye ekonomik, siyasi, terörizm ve çevresel açılardan bu santraller için hazır durumda mı?
Türkiye enerji ihtiyacının büyük bir çoğunluğunu doğal gaz ithalatı ile sağlamakta. İthal edilen gazın büyük bir çoğunluğuysa Rusya ve Azerbaycan’a ait. Ülkemizde geçmiş yıllarda ekonominin yetersiz oluşu, askeri darbelerin araya girmesi vb. nedenler ile nükleer enerji konusu, fikir olarak ortaya atılmış fakat bir türlü faaliyete geçilememiş durumda. Gelişmiş ülkelerin artan enerji ihtiyaçları beraberinde yeni arayışlar meydana getirdi. Ayrıca petrol ve doğal gaz bakımından kaynakları yetersiz olan ülkelerin ise nükleer enerjiye yöneldikleri gözlemlenmektedir. Türkiye’de bu ülkeler gibi temel ihtiyaçlarını karşılayabilmek ve yükselen ekonomisindeki istikrarı sağlayabilmek için yönünü nükleer enerjiye çevirmiş durumda. Bunun başlıca nedeni ise ülkeye büyük bir ekonomik külfet olan enerji ithalatını azaltmak. Bunun sonucundaysa ülke içinde (Mersin, Sinop ve Kırklareli) nükleer enerji santrali kurma girişimlerine başlandı. Şuan yapım aşaması hızla devam eden ve bizim de en çok duyduğumuz santral olan Akkuyu Nükleer Santrali, 2023 yılı hedeflenerek Rusya iş birliği ile bitirilmesi hedefleniyor.
Akkuyu Nükleer Enerji Santralleri için 22 milyon dolar yatırım yapılmış. Ülkede birçok tartışmaya yol açan bu yatırım, insanların kafasında da birçok soru işareti oluşturuyor. Bu tartışmalara olumlu yönden bakacak olursak, kullanılan yakıtlar tekrar işlenebilir ve enerji üretimi sonucu oluşan atık maddeler nükleer silah yapımında kullanılabilir. ASELSAN ve HAVELSAN gibi dünyada askeri teknoloji alanında kendini ispatlamış şirketlere sahip olan Türkiye açısından çok büyük bir koz olabilir. Modern nükleer santraller güvenlik sistemleriyle çok iyi donatılmış. Olası bir terör saldırısı gibi dışarıdan müdahale durumunda ortadaki riski anında sıfıra indirilebilir. Ayrıca ülkemiz hammadde olan uranyum bakımından dışa bağımlı da olmayacak çünkü bu elementin topraklarında yaşamaktayız.
Nükleer enerjinin pek çok avantajı olsa da aynı zamanda pek çok dezavantajı da var. İlk ve en önemli unsur terör. Türkiye Ortadoğu’da, terörün tam kalbinde yer alıyor. Bu durum, santraller için fiziksel bir korumayı zorunlu kılıyor. Bu nedenle nükleer santrallerde çok büyük güvenlik önlemleri alınmaktadır. Örneğin, bir nükleer güç tankı, bir uçak kazasına karşı dayanıklıdır. Bir diğer büyük dezavantaj Türkiye’nin bir deprem bölgesi olması. Nükleer santrallerin 9 büyüklüğündeki depreme dayanıklı olduğunu söyleyebiliriz. Bazı insanlar bu duruma, önceki yıllarda Japonya’da meydana gelen deprem yüzünden gerçekleşen Fukushima kazasını göstermektedirler. Bu konuda Avrupa Birliği, nükleer güvenlik kuralları yayınlayıp ülkelerin inşa edeceği nükleer santrallerin bu mevzuata uygun şekilde yapılmasını istiyor.
Vaat mi, Gerçek mi?
Türkiye gibi her geçen gün daha farklı ihmallerle karşılaştığımız, ihmaller ülkesi olarak anılan ülkemizde bu söylenen yapılar inşa edilebilecek mi? Geçtiğimiz yıl çıkan haberlerde nükleer reaktörün oturacağı temelde çatlaklar oluştuğu, yeterli donanıma sahip mühendislerin çalıştırılmadığı ve Rusya’ya yaptırılan santralin, Türkiye ile arasında coğrafik uçurumlar bulunmasına rağmen çözüm için gerekli optimizasyonların sağlanmadığı iddia edilmişti. Bu haberlerle birlikte, söylenilen ihmal tereddütleri arttı ve bu durum insanlar üzerinde korku oluşturmuş halde. Öte yandan, inşa maliyetleri çok yüksek olan bu santraller, ekonomik olarak iyi durumda olmayan Türkiye için çıkmaz bir yol olarak gözüküyor.
Sonuç olarak insanlar santrallerin kurulması açısından ikiye ayrılmış haldeler. Nükleer enerjiyi destekleyen ve desteklemeyenler. Bu santrallerin tüm yapım aşamalarının tarafsız kişiler ve kuruluşlar tarafından sürekli olarak incelenmesi ve raporlanması gerektiğini söylememe gerek bile yok. En ufak bir ihmal oluşumunda belki de radyasyonun yayılması düşüneceğimiz en son tehlike olabilir. Başlangıçta Türkiye ekonomik olarak çok büyük çöküşe geçecek, ardından santraller terörizmin bir numaralı hedefleri olacaktır. Bu tesisler gerektiği gibi kurulursa ve gereken kontroller yapılırsa kesinlikle ülkemizde nükleer enerji desteklenmelidir. Öncelikle dışa olan enerji bağımlılığımız azalır ve ekonomik olarak rahat etmiş oluruz. İkinci önemli unsursa çiftliklerimizi, termik santrallerin verdiği zararlardan kurtararak yeni nesle, geleceğimize temiz topraklar bırakmış oluruz. Son olarak diğer ülkelerin gözünde nükleer santrallere sahip güçlü bir ülke imajı çizebiliriz fakat belirttiğim gibi “GEREKEN KONTROLLER YAPILIRSA”.
KAYNAKÇA
Akyüz, Emrah. “TÜRKİYE’NİN NÜKLEER ENERJİ POLİTİKASI VE TERÖR TEHDİDİ”. The Journal of Academic Social Science Studies, c. 10, sy Number: 40, Ocak 2015, ss. 523-523. DOI.org (Crossref), doi:10.9761/JASSS3156.CloseDeleteEdit
“TASAM | Nükleer Enerji ve Türkiye”. TASAM | Nükleer Enerji ve Türkiye, https://tasam.org/tr-TR/Icerik/1261/nukleer_enerji_ve_turkiye E.T. 1 Ocak 2021.
Yılmaz, Emrah. “GÜVENLİK VE EKONOMİK BOYUTUYLA NÜKLEER ENERJİ TARTIŞMALARI: AKKUYU NÜKLEER SANTRALİ ÖRNEĞİ” .Cumhuriyet Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi (2015)