Beyaz Yaka, Sendikasız Emek ve Modern Tahakküm

Yazar: Fatih ÖZAY

Son yıllarda Türkiye’de çalışan nüfusun önemli bir bölümünü oluşturan beyaz yakalılar, ne tam anlamıyla işçi sınıfı olarak görülüyor ne de sermaye sınıfının bir parçası. Ofislerde çalışan, Excel dosyalarıyla gününü geçiren, sabah kahvesiyle başlayan “üretken” hayatlarıyla sanki sistemden razı ve sistemle bütünleşmiş izlenimi veren bu insanlar, aslında tahakkümün en rafine haline maruz kalan sınıfsız bir sınıfa dönüşmüş durumda. Bu dönüşüm, görünüşte modern ama özünde oldukça feodal bir çalışma düzeninin içerisinden yükseliyor. Sessizlik ise sistemin en büyük kazanımı.

Beyaz Yaka: Statü Mü, Sınıf Mı, Maskeli Yalnızlık Mı?

Beyaz yaka kavramı ilk olarak 1930’larda Amerikalı yazar Upton Sinclair tarafından, mavi yakalılardan ayrıştırmak için kullanıldı. Zamanla ofis çalışanlarını tanımlayan bu ifade, Türkiye’de özellikle 2000’li yıllardan sonra giderek büyüyen hizmet sektörünün ve dijitalleşen ofis ekonomisinin taşıyıcısı haline geldi [1].

Bugün Türkiye’de özel sektörde çalışan milyonlarca beyaz yakalının neredeyse hiçbir sendikal örgütlenmesi bulunmuyor. TÜİK ve SGK verilerine göre, özel sektörde sendikalaşma oranı 2023 itibariyle %2’nin altındadır [2]. Bu oran, beyaz yakalılar özelinde düşünüldüğünde neredeyse yok hükmündedir.

Bu çalışanlar genellikle kurumsal kimlik, kişisel gelişim, özgüven seminerleri ve “başarılı olma” baskısı altında görünürde ayrıcalıklı ama gerçekte güvencesiz bir hayat sürerler. Haftalık çalışma süresi 45 saat ile sınırlı görünse de, e-postalar gece 23.00’te cevaplanır, WhatsApp grupları iş takibi için kullanılır, resmi tatiller “sunum hazırlama” günü olur.

Tüm bunlar var olan sistemde olağan karşılanır. Çünkü beyaz yakalılar sistemle kurdukları “gönüllü bağlılık” üzerinden bir nevi gönüllü esareti tercih ederler. Zira sistem, itiraz eden değil “uyum sağlayan” çalışanı ödüllendirir.

Patriyarka: Sadece Kadınları Değil, Yalnız Bırakılmış Tüm Sınıfları Bastırır

“Patriyarka” terimi genellikle kadınlar üzerinde kurulan erkek tahakkümünü açıklamak için kullanılır. Ancak kavramın sosyolojik kökenine inildiğinde, tahakküm biçiminin sadece cinsiyetle sınırlı olmadığı, aynı zamanda sınıfsal ve hiyerarşik yapılarla da iç içe geçtiği görülür.

Sylvia Walby’ye göre patriyarka; erkeklerin kadınlar üzerindeki sistematik tahakkümünü kurumsal yapılarda, evde, iş yerinde ve kültürel düzlemde yeniden üreten çok katmanlı bir sistemdir [3]. Bu sistem, iş dünyasında sadece cinsiyete değil, aynı zamanda ast-üst ilişkisine, kıdem düzenine ve aidiyet baskısına dayanır. Yani beyaz yakalının üstüne doğru çıktıkça incelen hiyerarşi çizgisi, aynı zamanda daha yoğun bir kontrol alanı yaratır.

Burada dikkat çekici olan, patriyarkanın kendini yalnızca eril iktidar olarak değil, aynı zamanda bürokratik itaat, kurumsal tahakküm ve bireysel rekabetin birleşimi olarak yeniden üretmesidir. Beyaz yakalıların “herkes kendi yoluna” diyerek kolektif hak arayışını dışlaması, bu sistemin ideolojik başarısıdır.

Kurumsal Motivasyon: Yeni Yüzyılın Sendikasızlaştırma Projesi

İş yerlerinde düzenlenen “motivasyon eğitimleri”, “yıldız çalışan ödülleri” ve “liderlik atölyeleri”, aslında sistemin kolektif olanı bireysel başarı üzerinden etkisizleştirme stratejisinin bir parçasıdır [4]. “Sen istersen her şeyi yaparsın” doktrini, sistemin sınıfsal farkları görünmez kılmak için kullandığı en popüler yalanlardan biridir. Gerçekte ise bu motivasyonel şemsiye, güvencesizliğin üzerine gerilmiştir.

Sendika ihtiyacı olan bir beyaz yakalıya “Neden üye olmuyorsun?” diye sorduğunuzda alacağınız yanıt genellikle şu olur:

“Ben zaten memnunum, kariyerimde ilerliyorum. Gerek yok.”

Bu cümledeki “memnuniyet”, çoğu zaman iş güvencesine değil, işsiz kalma korkusuna verilen rasyonel bir tepkidir.

Dayanışma Değil Network: Yeni İtaat Biçimleri

Eskiden hak aramak için yan yana gelinirdi, şimdi terfi almak için link gönderiliyor. LinkedIn’de kurulan bağlantılar, Slack gruplarında dönen “after work happy hour” davetleri, iş yerinde dostluk değil “görünürlük” yaratıyor. Sosyal sermaye, sınıf bilincinin yerine geçmiş durumda.

Oysa sendikal örgütlenme, bu sistemde hâlâ en etkili savunma hattı. Ancak beyaz yakalılar arasında sendika hâlâ “fabrika işçisinin işi” olarak kodlanmış durumda. Oysa ofisler de birer dijital fabrika, beyaz yakalılar da modern işçilerdir.

Sessizlik, Sistemin En Güçlü Sesi

Beyaz yakalılar konuşmuyor. Çünkü konuşmak riskli. İtiraz, “uyumsuzluk” olarak algılanıyor. Kurumsal yapılar, sadakati ödüllendirirken itirazı cezalandırıyor. Ve her sessiz kalan çalışan, sistemin devamı için bir çark daha oluyor.

O yüzden bu yazı bir çağrı değil; bir yüzleşmedir.
Beyaz yakalılar da patriyarkanın bir parçasıdır. Onlar da eziliyor.
Ama bu ezilmeyi anlamak için önce üzerimize geçirdiğimiz statü maskesini çıkarmak gerekiyor.

Kaynakça:

Upton Sinclair, The Jungle, 1906 — Beyaz yaka tanımının literatürdeki ilk kullanımları

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), İşgücü İstatistikleri 2023, www.tuik.gov.tr

Walby, Sylvia. Theorizing Patriarchy. Blackwell Publishers, 1990.

Çelik, Aziz. Sendikasızlaştırma Politikaları ve Beyaz Yaka Çalışanlar, DİSK-AR Yayınları, 2022.

Bauman, Zygmunt. Modernite ve Holocaust, Versus Kitap, 2007 — Bireyin kurumsal itaat içindeki konumuna dair yorumlar

İlginizi çekebilecekler

Bir yorum bırak

* Bu formu kullaranak, internet sitemize sağlamış olduğunuz datanın (örn. mail adresi) tarafımızca saklanmasını kabul etmiş oluyorsunuz.

İnternet sitemizden en verimli şekilde faydalanabilmeniz için "ÇEREZ" kullanıyoruz. Toplanan verilerle ilgili düzenlemelere internet sitemizde yer alan Gizlilik Politikasından ulaşabilirsiniz. Kabul et. Detaylar