NAHİDE OPUZ’UN DAVASI
Nahide Opuz, kendisine ve ailesine şiddet uygulayan kocasını devlet makamlarına tam 36 kez şikayet etmesine rağmen kendisini koruyamayan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne karşı 15 Temmuz 2002’de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) dava açtı. AİHM, 9 Haziran 2009’da Türkiye’nin vatandaşını, savcılığa başvurduğu halde, kocasından korumayarak ayrımcılık yaptığına hükmetmiş ve Türkiye’yi tazminata mahkum etmiştir(1). AİHM, bu kararla tarihinde ilk defa bir devleti vatandaşını aile içi şiddete karşı koruyamadığı gerekçesiyle mahkum etmiştir. Türkiye, tazminatı ödedi ama hikaye orda bitmedi.
Opuz davası, İstanbul Sözleşmesi’nin ilham kaynağı oldu, neredeyse sözleşmenin gerekçeli metnini oluşturdu. Türkiye ise vatandaşını koruyabildiğini ispat edebilmek için İstanbul Sözleşmesi’ne öncü oldu ve çekincesiz olarak imzalayan ilk devlet oldu. Mecliste oybirliğiyle kabul edilen sözleşme 1 Ağustos 2014 itibariyle yürürlüğe girmiş oldu.
İSTANBUL SÖZLEŞMESİ NEDİR?
Peki nedir bu İstanbul Sözleşmesi? İstanbul Sözleşmesi, Avrupa Konseyi onayıyla kadına yönelik aile içi şiddete karşı kadını korumayı amaçlayan, Avrupa konseyinden destek alan ve imzalayan ülkeleri GREVIO isimli mekanizmanın takibini ve denetimini öngören, tam adıyla Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi’dir. İlk olarak İstanbul’da imzaya açıldığı için kısaca İstanbul Sözleşmesi olarak anılır.
SÖZLEŞMENİN İÇERİĞİ
Gelelim sözleşmenin içeriğine; sözleşme genel olarak namus, cinsel yönelim, töre gibi sebeplerle şiddet gören kadınları, bu gibi sebeplerle kadınlara şiddet uygulayan kişilere karşı korumayı ve yine bu sebeplerin ağır tahrik ya da cezada indirime sebep olacak herhangi bir gerekçeye dönüşmesini engellemeyi amaçlar. Yine bu sözleşmede namus, töre gibi sebepler cezada indirime değil artırıma sebep olur. Her ne kadar sözleşmenin geneli bu şekilde olsa da Türkiye’de cımbızla seçilen üç konu vardır. Bunlar; nafaka, kadının beyanı esastır ilkesi ve cinsel yönelim kısımlarıdır.
NAFAKA
Öncelikle nafaka konusundan bahsedelim, keza sözleşmede nafaka ile ilgili herhangi bir madde bulunmamaktadır. Her ne kadar toplumda sözleşmenin erkeğe boşanma sonrasında kadına ölene kadar nafaka ödeme gibi bir sorumluluk yüklediğine dair bir kanı olsa da sözleşmede bu konu hakkında herhangi bir madde bulunmamaktadır.
KADIN BEYANI ESASTIR
Yine kadının beyanı esastır ilkesi bu sözleşmede değil 6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’da düzenleniyor ve tehdit altında olduğunu beyan eden kadının ek delil aranmaksızın korunması anlamına geliyor. Yani kadının beyanı hükme değil, tedbir ve soruşturmaya esastır. Bu konu masumiyet karinesine zarar verdiği düşünüldüğü için tartışılsa da hükme bir etkisi olmadığı gibi İstanbul Sözleşmesi’nin de konusu değildir.
CİNSEL YÖNELİM
Son olarak ise sözleşmenin de konusu olan kısım; cinsel yönelim. Her ne kadar sözleşme LGBTİ bireylerden açıkça söz etmese de 4. Maddenin 3. Fıkrasında öngörülen korumanın toplumsal cinsiyet, cinsel yönelim, toplumsal cinsiyet kimliği dahil hiçbir ayrıma yer vermeksizin bütün gruplara sağlanması gerektiğini öngördüğünden aile içi şiddet mağduru LGBTİ bireylerin de bu sözleşme tarafından korunduğu kabul edilmelidir. Fakat sözleşme bu maddeyle eşcinsel evliliğin serbest olması gerektiğini savunmaz ya da eşcinselliğe özendirmez. Ya da bu maddeden yola çıkarak eşcinsel evlilik talep edilemez. Bu maddenin amacı herhangi bir sebeple ayrım yapılmaksızın tüm kadınların aile içi şiddete karşı korunmasını sağlamaktır.
YOK HÜKMÜNDE KARARNAME
19 Mart 2021 tarihli, 3718 karar sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile Türkiye’nin bu sözleşmeden çekilmesi ise şu an ülkenin gündeminde. Peki bu kararname ne kadar geçerlidir? Hukuki sonuçları ne olur?
Aslında bu kararname yok hükmündedir. Yani hukuki olarak hiç var olmamıştır ve hiçbir sonuç doğurmayacaktır. Çünkü Milletlerarası Antlaşma yapma, onama ve fesih etme yetkisini Anayasa düzenler ve Anayasa’ya göre bu yetki TBMM’ye aittir. Yani Cumhurbaşkanı’nın böyle bir yetkisi yoktur. Cumhurbaşkanının bu Kararnameyi yayınlayabilmesine sebep olan ise başka bir Kararnamedir. Fakat bu iki Kararname de Anayasa’ya aykırı ve yok hükmündedir. Keza Cumhurbaşkanı, Kararname yoluyla Temel Hak ve Özgürlükler ile ilgili bir düzenleme yapamazken aynı zamanda Anayasa’nın TBMM’ye verdiği yetkiyi Kararname ile kendi üzerine alamaz. Yani bu kararnamelerin acilen Anayasa Mahkemesi tarafından gündeme alınıp iptal edilmesi gerekmektedir. Aksi takdirde tek taraflı olarak feshedilen sadece İstanbul Sözleşmesi değil, TBMM ve Anayasa olur.
YARARLANILAN KAYNAK
(1)https://www.tbmm.gov.tr/komisyon/kefe/belge/uluslararasi_belgeler/kadina_karsi_siddet/OPUZ%20v%20Türkiye%20AİHM%20Kararı.pdf
http://www.turkkadinlarbirligi.org/tr/kurumsal/5/İstanbul+Sözleşmesi