GOOD BYE, LENİN!

Yazar: Nihal BAYRAK

Yönetmen: Wolfgang Becker

Senarist: Bernd LichtenbergWolfgang Becker

Oyuncular: Daniel BrühlKatrin SassChulpan Khamatova

Yapım Yılı: 2003

Lenin’e Veda

Elveda Lenin filmi 1961 yılında Doğu Almanya ‘da bulunanların Batı Berlin’e kaçmalarını önlemek amacıyla örülmüş ve soğuk savaşın simgesi olan Berlin Duvarı’nın yıkılışıyla Doğu Almanya’nın yaşadığı sistemsel dönüşümü, idealist bir sosyalist anne Christiane ve oğlu Alex arasında geçen olay örgüsüyle anlatmıştır. Film duvarın yıkılışından sonra iki toplum arasında yaşanan birleşmenin yarattığı ani sosyal değişimin travmatize edici yanlarını ele alarak sahneliyor. Batı ve sosyalist Doğu arasındaki fiziki duvar kalkmış olsa da birbirinden tamamen farklı bu iki parçayı bir araya getiren süreç, bir parçanın diğerini ezdiği ve diğerinin bu angajmanla engel olmaya çalıştığı bir mücadeleye dönüşüyor.

Doğu Almanya’daki sosyalizm ve Batı Almanya’daki kapitalizm rejimlerinin çatışmasının yaşandığı 1988 yılında ana karakter Alex, Doğu Almanya’da Berlin duvarının yıkılmasını destekleyen bir gösteriye katılır. Göstericiler ve polis arasındaki gerilim kısa sürede şiddete dönüşür ve Alex de polis şiddetine maruz kalır. Olay yerinde oğlunun polis tarafından darp edildiğini ve alıkonulduğunu gören idealist bir sosyalist olan anne Christiane kalp krizi geçirir. Sekiz ay komada kalarak yaşam mücadelesi verdiği hastanede bir mucize eseri hayata tutunur ve iyileşir. Fakat ardında bıraktığı ülkesi artık bambaşka bir yere dönüşmüştür. Berlin duvarı yıkılmış, eskiden kalan ne varsa kaldırılmış ve kapitalizm deyim yerindeyse Doğu Almanya’yı kuşatmıştı.

Vladimir Lenin Heykeli Yıkılırken

Doktorlar yaşayacağı en ufak bir sarsıntının Christiane’nin hayatına mal olabileceğini söyler. Alex ise annesinin kapitalizmin zaferine şahit olma riskinin onun için en büyük tehlike olduğunun farkındadır. Bu noktadan sonra Alex’in annesi Christiane ile gerçek dünya arasına hayali bir duvar örme süreci başlar. Alex, annesinin ömrünü uzatabileceğini umarak dışarda ne olduğunu annesinden gizleyecek, zamanı yeniden inşa edecektir.

Alex annesinin eve geri dönmesiyle birlikte adeta zamanı dondurmuştur. Eski tek tip televizyon programları, eski mobilyalar, annesinin en sevdiği turşu kavanozu ve eski doğu alman içecekleriyle kapitalizmin zaferini gizlemek için mücadele etmiştir. Sosyalist düzen artık tarihe karışmışken Alex’in geçmişi yaşatma çabasıyla film, Doğu Almanya’yı hatırlatma evresine girer. Nostaljik ögeleri hoş bir anı olarak sunan film, çılgın bir tüketim toplumu yaratan kapitalizmin eski ve özlenilesi sosyalist düzeni nasıl tarumar ettiği ironik sahnelerle gözler önüne serilir. Alex annesi için yarattığı evren için büyük bir mücadele verse de karşı binalarına asılan devasa Coca-Cola posterini ya da üst kat komşusunun izlediği TV programının sesini yenmeyi başaramayacaktır. Christiane neler olup bittiğinden şüphelenip dışarı çıktığında filmin en ikonik sahnesi perdeye yansır: Bir Lenin heykeli yerinden sökülmüş ve adeta veda eder gibi Christiane’ın önünden geçip gitmektedir. Good Bye, Lenin!

İşleyiş ve Analiz

Film ele aldığı toplumsal dönüşüm sürecini oldukça etkileyici sahnelerle vurguluyor. Berlin duvarının yıkılışını toplumsal etkileri üzerinde ele alan John Borneman duvarın asla sadece bir duvar olamayacağını söylediğinde duvarın ikiye böldüğü şeyin yalnızca sınırlar değil toplum olduğunu kast ediyordu. Birbirine tamamen zıt olan kapitalizm ve sosyalizm arasındaki fiziksel duvar kalkmış olsa bile zihinlere kazılmış duvarın kalkması toplum için travmatik bir etki yaratmıştı. Berlin duvarı nizami dilinmiş bir tuğla yığını olmaktan çok daha fazlasıydı. “Duvarın yıkılışıyla her şeyin normale döneceğine inanmak varlığı baştan kabul edilen bir mitti.”

Yönetmen Wolfgang Becker ana karakter Alex’in çocukluğu ve yıllar sonra annesine kurduğu düzmece hayatla arasında kurduğu köprü oldukça etkileyiciydi. Filmin başında henüz çocukluk döneminde gösterilen Alex, annesini zamansız bir şimdinin izlenimine sokmak için çocukluk hayallerinin gerçek olduğu bir evren yaratmıştı. Doğu Almanya’nın tüm dünyanın imrendiği bir devlet haline gelmesi, çocukken idol aldığı ve büyük hayranlık duyduğu kozmonotun devlet başkanı seçilmesi, Coca Cola’nın aslında bir sosyalist içeceği olması Alex’in annesinden gerçekleri gizlerken hayalindeki Doğu Almanya’yı yarattığını gösteriyordu.

Doğu ve Batı Almanya kendine has dinamikleri olan farklı toplumlardı. Duvarın yıkılmasının iki toplumu birlikte homojen bir şekilde yaşamaya itmiş ve bu değişim toplumlar için travmatik olmuş olsa bile Good Bye Lenin filminde  iki toplumun entegrasyonunun iyimser yönleri de ele alınıyordu. Örneğin dünya kupası finaline ilk kez tek bir devlet olarak katılan Almanya finali kazanmış ve tüm toplum bunu coşkuyla kutlamıştı. Ancak yine de kapitalist sistemi yeren hiciv dolu sahneleri ve özellikle yaşlıların özlem duyduğu nostaljik, sosyalist sistemin idealize edildiği sahneleri birlikte düşündüğümde, yönetmenin kapitalizme mesafeli durduğunu düşünüyorum. Özellikle duvarın yıkılışı sonrası şehri saran reklam panoları, zincir marketler ve alışveriş merkezleri, Burger King gibi sembolik markalar sanki istilacı gibi lanse edilmiş ve iyi bir sistem eleştirisi yapılmıştı. İki toplumun bir araya gelişini basit bir değişim rüzgarından çok Batı’nın üstün gücünü kullanarak sessiz asimilasyon yapmasını gösteriyordu.

Kişisel Çıkarımlar

Filmde beni en çok etkileyen sahnelerden biri Alex’in kurguladığı alternatif evrenden şüphe duyan Christiane’in evden dışarı çıkış sahnesiydi. Karşısında bambaşka bir dünya bulmuştu. Batılı işçileri, marka kıyafetleri reklam panolarını ve adeta onunla vedalaşır gibi önünden geçip giden Lenin heykeli… Bu sahnede bugün yaşadığımız hayatta rutin olarak yerini alan her şey Christiane’i şaşkına çevirmişti. Çünkü onun geride bıraktığı dünya bambaşkaydı biz ise bu düzenin içinde doğduğumuz için şaşırmıyorduk. Bu sahne, bana aslında kapitalizmin sadece Doğu Almanya’yı değil dünyada ulaştığı her yeri kuşattığını hatırlattı.

Topluma Yapılan Yönlendirmeler

Bunun dışında filmde kitle iletişim araçlarının toplum üzerinde ne kadar etkili ve yanlış kullanıldığında bir o kadar tehlikeli olduğunu anlatan sahneler vardı. Medyanın gücü ve etki alanı günümüzde de oldukça sorgulanan bir konu. Alex annesi için yeni ve aslında yalan bir dünya yaratırken kullandığı araçlardan biri de medya olmuştu. Yakın arkadaşı spiker olmuş, düzmece bir stüdyoda yaptıkları yalan haber kayıtlarını annesine servis etmişti. Tarihte kapitalizmin zaferi olarak akıllara kazınan Berlin duvarının yıkılışı, yalan haberde yapılan ufak değişimlerle Batılıların doğuya gelebilmesi için yapılmış olarak algılanabilir. Öyle ki medyanın gücü kapitalist sistemin en güçlü tüketim metası olan Coca-Cola’yı bir sosyalist içeceği yapabilir.

Kitlelerin Değişimi

Batı’dan yeni gelen sistemin filmdeki ana karakterler üzerinde yarattığı sosyal ve kültürel etkiler de filmde işlenmişti. Kapitalizm beraberinde artan ürün çeşitliliği ve karma bir kültür getirmişti. Örneğin Alex’in ilk kültürel keşfi minik bir dükkânda izlediği porno filmi olmuştu. Televizyonda tek kanalda merkezi hükümetin belirlediği programların izlendiği Doğu’dan cinselliğin daha olağan yaşandığı Batı arasındaki sert geçiş bu sahnede oldukça iyi işlenmişti. Arianne’in sevgilisinin dinlediği doğu müziğinin ezgileri olan oryantal müzik de Batı’dan gelen bir yenilikti.

Doğu Bloku’nda duvarın yıkılması ve sosyalizmin çöküşünün toplumsal etkileri hiciv ve hatta kara mizah içeren sahnelerle gösterilse bile kültürel travmanın izleri belirgindi. Çalışmalarında kültürel travma konusunu ele alan Piotr Sztompka da sosyal değişimde aniliğe vurgu yapmıştır. Travma sadece aşırı kaygı durumlarında ortaya çıkmaz ve yalnızca bireylerle sınırlı değildir. Aynı zamanda toplumsal hezeyanlarda, tarihi anların sıcağında ortaya çıkabilir ve tüm kültürleri etkileyebilir. 1989’da demir perdenin düşüşü de kişisel yaralanmadan ziyade toplumda kimlik oluşumu değiştiren bir olaydı. Filmde kültürel travmanın izlerini ana karakterlerin birden bire değişen hayatlarında görebiliriz. Örneğin sosyalist döneme ait eşyalar yeni kapitalist sistemde birden bire bit pazarında satılan nostalji ürünleri oluvermişti. Yaşayan bir toplumun tarihi seyirlik ve eskide kalmış bir malzeme olarak metalaştırılmıştı.

İşlenen Düşünce ve Kuramlar

Filmde Arianne ekseninde Karl Marx’ın yabancılaşma kuramının da başarıyla işlendiğini düşünüyorum. Arianne yalnızca ürünü müşteriye vermekle sorumlu kişidir. Gün boyunca kısıtlı kelimelerle aynı soruyu yüzlerce kez tekrar eder ve en sonunda “Burger King’i tercih ettiğiniz için teşekkürler!” der. Kapitalist sistemin beraberinde getirdiği aşırı iş bölümü ve uzmanlaşma sonucu işçi üretim süreci ile bağlantısının koptuğunu hisseder. O yalnızca çarkın bir dişlisidir. Yaptığı iş onun doğasının bir parçası değil, dışsal bir unsurdur. Gün boyunca binlerce kez aynı şeyi yapar, kendini geliştiremez, fiziksel ve zihinsel enerjisi tükenir. En sonunda işçi yalnızca işine değil, kendine de yabancılaşır. Her gün karşılaştığımız bu insanları Arianne bize yeniden hatırlatmış oldu.

1865: Karl Marx (1818-1883),
Filozof ve Alman Politikacı

(Görsel: Roger Viollet Collection/Getty Images)

Filmle bağlantısını olduğunu düşündüğüm bir diğer kavram ise İtalyan düşünür ve sosyalist kuramcı Antonio Gramsci’nin açıkladığı hegemonya. Gramsci özellikle modern toplumlarda hegemonya kurmanın yalnızca askeri değil aynı zamanda ideolojik olarak sağlanması gerektiğini vurgular. Üretim araçları kadar egemen düşünceler de toplumu kontrol etmelidir. Siyasal iktidar, topluma karşı rızanın yeniden üretimini sağlayan araçlar kullanarak sistemin meşruiyeti sağlar. Kitlelerin rızasının en önemli üretim aracı ise medyadır. Bu noktada Alex’in annesinden olan biteni saklamak isterken izlettiği yalan haberler önem kazanıyor. Çünkü bir haberin izleyiciye aktarılış tarzı ve inandırıcılığı en absürt durumları bile kitlelere kabul ettirebiliyor. Filmde bu durumu en iyi yansıtan sahne Christiane’nin izlediği yalan haberlerden sonra Alex’e dönüp “Coca Cola sosyalist içeceği mi?” sorusunu sormasıydı.

Sonuç

Elveda Lenin filmi toplumsal değişimi trajikomik unsurlarla aktaran ve nostaljik ögelere yer veren bir film. Her şeyden önce ideolojilerin ve sistemlerin kırılganlığını; toplumdaki değişimlerin bireyler için ne kadar sarsıcı olabileceğini anlatıyor. Yönetmen Wolfgang Becker kapitalist ve sosyalist düzeni iki taraflı ele alarak her iki düzenin de eksik unsurlarını göstermeye çalışmıştı. Bununla birlikte vahşi kapitalizme yönelik eleştirileri daha ağır basmaktaydı. Berlin duvarının sadece bir duvar olmadığını, bireylerin kafasına örülen duvarı aşmanın bir o kadar zor olduğunu anlatıyordu. Toplumu hem küçük bir aile olarak mikro boyutta hem de bütünsel bir dönüşüm olarak makro boyutta gözlemlemeye olanak sağlıyor. Üzerinde detaylıca konuşulacak pek çok sahnesi olmakla birlikte Elveda Lenin filmi benim aklımda havada süzülen ve adeta vedalaşan Lenin heykeli ile kalacak.

İlginizi çekebilecekler

Bir yorum bırak

* Bu formu kullaranak, internet sitemize sağlamış olduğunuz datanın (örn. mail adresi) tarafımızca saklanmasını kabul etmiş oluyorsunuz.

İnternet sitemizden en verimli şekilde faydalanabilmeniz için "ÇEREZ" kullanıyoruz. Toplanan verilerle ilgili düzenlemelere internet sitemizde yer alan Gizlilik Politikasından ulaşabilirsiniz. Kabul et. Detaylar